27 Ekim 2016 Perşembe

3 YIL SONRA YİNE EGE...DİKİLİ MACERASI (3)

Bozcaada'dan erkenden demir aldık, hedef Babakale idi. Orada yediğimiz ahtapotun tadını hala unutamamıştık, eski seyir bloglarımızda bu konuyu anlatmıştık. Amacımız daha güneye inmeden bir gece Babakale'de kalıp deniz ürünlerinden yemekti.
 
Yol her zamanki gibiydi. Kuzey Ege'nin pupadan gelen sert rüzgarı, biraz da denizi kaldırarak bizi ortalama 6-7 kt hızla Babakale'ye doğru götürüyordu. Hatta cenovayı da açtıktan sonra yaklaşık 8 kt hız ile ilerlemeye devam ettik. Tabii bir de bunun dönüşü olduğunu hiç unutmadan..!!! Tam Babakale'ye 1 mil kadar yaklaşmışken vaktin de erken olması nedeniyle yine karar değiştirdik ve "Babakale'ye dönüşte uğrayalım, şimdi Ayvalık'a doğru devam edelim" dedik. Babakale burnunu dönünce deniz sakinledi. Hava nefisti. Rotamız Türk karasularına daha yakın bir şekilde Ayvalık idi. Öğleden sonra Ayvalık açıklarındaydık, durmadık, Dikili'ye doğru devam ettik.
 
Arkada Bozcaada, Dikili'ye doğru...
 
 
Babakale'nin meşhur kalesi
 
Dikili'ye kadar neredeyse Midilli Adası ile hep beraber gidiyorsunuz. Sancak'ta Midilli, İskele'de Türkiye kıyıları. Deniz sütlaç gibi oldu. Akşam üzeri saat 18 gibi Dikili'ye geldik. Daha önce hiç gelmemiştik. Kaptan dostlarımızdan liman içinde bize yardımcı olabilecek bir yerel denizcinin telefonunu almıştık, aradık. Ancak onun da teknesinde bir problem olmuş ve biz yanaşana kadar yetişemeyeceğini söyledi. Ve bu noktada sıkıntı başladı...
 
DİKİLİ BARINAĞI
 
Tıklım tıkış bir barınak, çoğu küçük balıkçı sandalları ve tur teknelerinden oluşan ve açıkçası misafirperverlik görmediğimiz bir yer Dikili. Barınağa güneye bakan tarafından giriliyor. Kara tarafı hem sığ hem de balıkçı sandalları ile dolu. Girişte iskele tarafında bir yer var, oraya kıçtan kara yanaştık. Yanaşana kadar ortada kimse yoktu, yanaşınca biri peydahlandı. Genç bir delikanlı. Abi dedi buraya tur teknesi gelecek, duramazsınız. Peki dedik ne yapalım, yer yok?. Biraz daha içerde sandalların arasında bir yer vardı, oraya gelin dedi. Bu arada, barınağın iskelemizde kalan denize bakan bacağında da balıkçı sandalları var. Hemen hepsinin de kendi tonozu.
 
Dikili Barınağı, girişi ve yanaştığımız yer
 
Bu gibi barınaklarda demir atmak çok tehlikelidir. Dipte ne olduğu bilinmediğinden demiri bir tonoza takmak çok kolay. Bu şekilde demir bırakan çok arkadaş biliyoruz. O yüzden balıkçıların tonozları kısa ve güçsüz de olsa bulunmaz bir nimet.
 
Buraya baştan kara yapalım dedik, dedik de yeri gösteren arkadaş pırrr... Halatımızı alırsın diye rica etmiştik üstelik ama yok oldu. O karmaşada hafif burnu iskelenin betonuna sürttük, ama çok hafif. Zaten bu olaydan sonra baş usturmaçası almaya karar verdik...
 
Neyse bağlandık, ama sinirler gerildi tabii... Her şey bitti, tekneyi kapatalım ve karada biraz dolaşalım dedik. Hem Dikili'yi görürüz hem de akşam oldu yemek yeriz niyetiyle. Tam o sırada denizden bir balıkçı sandalı geldi ve bize söylenmeye başladı. Meğerse arkadaşın işaret edip boş dediği yer bu sandala aitmiş. İçinde iki yaşlı amca. Neyse, özür diliyoruz, bize burayı gösterdiler diyoruz, o sırada yeri gösteren arkadaş da çıkageliyor. Aralarında kısa bir tartışma, balıkçılar başka yere gidiyor. Arkadaş da bize doğru geliyor, tahmin edeceğiniz gibi elinde 50TL'lik bir makbuzla. Bunu ilerdeki lokantadaki "filanca" kişiye ödersiniz diyor. İçimizden "ne hizmet aldık da para ödeyeceğiz?" diyoruz ama o gece daha fazla tartışma yaşamamak lazım, zira yorgunuz ve sabah da gideceğiz. Makbuzu aldık ve sadece "insan biraz bekler bari halatımızı tutar" dedik, "tık" yok arkadaştan, hemen kayboldu yine. Ayrıca makbuz da çok yasal bir şey değil. Saklıyoruz hala, kim ne için para alıyor, para kime gidiyor belli değil.
 
Neyse ki şehir hemen önümüz, yemek yiyip bir çay bahçesinde çay içip tekneye dönüp ortalığı toparladık. Suyumuz yaklaşık yarım depo. Barınakta su var ama uzak, hortumlar farklı. Elektrik için kesin bir şey anlayamamakla beraber yok gibi geldi bize. Ama elektriğe ihtiyacımız olmadığı için umursamadık. Sabah su doldurup gideriz dedik.
 
Sabah erkenden kalkıp kahvaltı sonrası su almak için tur teknesinin boşalttığı yere kıçtan kara olduk. Tam hortumu depoya tutacakken dünkü arkadaş peydah oldu. Parayı kime verdiniz dedi. Bir hizmet almadık, halatımızı bile tutmadın üstelik gösterdiğin yer yüzünden balıkçılarla az daha papaz olacaktık neye göre sana para verelim dedik. O anda beklediğim cevap geldi; o halde su da almayın..!!! Sürpriz değil, almayız deyip hortumu iade ettik ve yola çıktık.
 
Sevgili denizci dostlar, bu yaşadıklarımız kim bilir kaçınızın başına nerelerde ve hangi sıklıkla geldi. Tadınız kaçtı, kendinizi enayi yerine konmuş hissettiniz, ülkemizdeki amatör denizcilerin böyle yerlerde sevilmediğini, istenmediğini ve hatta kazayla yolu düşerse kimin cebine gideceği belli olmayan bir takım uyduruk paralar ödemek zorunda bırakıldığını düşündünüz. Biz, bu haraç gibi parayı vermedik, çünkü doğru dürüst bir hizmet almak şöyle dursun, bir de başkasının yerine yanaştırılıp mahcup duruma düşürüldük. Kimliği, yetkisi, işi belli olmayan kişilerin sizden istedikleri "haraç"ları ödememek en doğrusu. Depomuzu içme suyu ile doldurur veya bir kaç gün banyo yapmayız ama kendimizi de tavuk gibi yoldurmayız dedik. Öyle de yaptık.
 
Bizim için Dikili sadece kötü bir anı olarak kalacak. Umarız Dikili Belediyesi veya buralardan sorumlu makamlar bir gün bu konuya el atar ve güzelim Dikili, amatör denizcilerin rotasında keyifle uğranılacak ve kalınacak bir şehir olarak yer alır.