22 Kasım 2012 Perşembe

TEKNEDE RUTUBET

Özellikle kışın teknenin içinin rutubetten korunması çok önemli. Küf ve dolayısı ile koku hepimizi rahatsız eder. Tekneyi aldığımızda yaptığımız ilk iş pasif havalandırmayı 24 saat çalışan güneş enerjili havalandırma ile değiştirmek olmuştu. Aşağıdaki resimde güneş panelinin sağında görünüyor.


bunun çok faydasını gördük. İlaveten kamaralara birer tane nem alıcı yerleştirdik. İçine konan özel tuz diski (küçük boy) yaklaşık 1 ay dayanıyor. Her ay yenisini takıyoruz. Böylece tekne hafta içi kapalı kaldığında hiç rutubet olmuyor. Tuz, şeker, kahve hiç nemlenmiyor. Küf kokusundan eser yok. Tabi BORAL küçük bir tekne olduğundan bu düzenekler yetiyor.

INVERTÖR MONTAJI VE DİĞER EKİPMAN

Bu yazıyı yazmada geç kaldık. Invertörümüzü Haziran gibi alıp montajını yapmıştık. Ama son zamanlarda bazı forumlarda amatör denizcilerin tekne donanımlardan beklentileri hakkında pek çok görüş yansıtılıyor. Kimi; amatör denizci teknesinde lüks aramaz diyor, kimi değişik donanımları nasıl adapte edeceğinin peşinde. Bizce herkes kendine göre haklı. Böyle düşününce de kimsenin kimseyi eleştirme hakkı yok, herkes dilediğini yapar noktasına geliyoruz. Herkes teknesinde her şeyi isteyebilir, bu imkanlarla sınırlıdır. İmkan derken sadece maliyetler değil, teknenin bir de fiziksel sınırları var; büyüklük (dolayısı ile yer meselesi), kapasiteleri (elektriksel, deposal vb.) tüm ihtiyaçları bunları göze alıp karşılamak lazım. Biz şimdiye kadar en uzun 10 gün teknede marinadan uzak yaşadık. Rotalarımızda gerekli malzemeleri tedarik edecek limanlara uğramak hep vardı. Ama, pek çok dostumuz yazın güneye inip koylarda günlerce kalıyor, dünya turuna çıkan, okyanus aşan nice (imrendiğimiz) denizciler var. Onların yaşamlarını düzgün idame konularında çok tecrübeleri var ancak, teknelerindeki hiçbir donanıma lüks gözü ile baktıklarını sanmıyorum. Olsa olsa “ihtiyaç” derler. Biz BORAL’da karadaki yaşamımızın aynısını hiç aramadık, zaten imkansız, ama imkanımız oldukça “iyi” yaşamayı tercih ettik ve teknemizi ona göre donattık.

Teknede, PC, cep telefonu vb. ekipmanı şarj etmek için küçük bir (150W) invertör vardı. Çakmak adaptörü ile çalışıyordu. Ama biz 1500W’lık bir invertör alıp bunu “sabit” bir düzenekle kablo, priz vs’leri de gayet güzel monte ederek teknedeki 220V elektrik ihtiyacımızı giderdik. İnvertör sayesinde özellikle uzun yolda sürekli motor çalıştığı için üretilen elektriği de değerlendirdik. Su ısıtıcısını (600W) bağlayıp çay-kahve suyunu kaynattık. Buz makinesini kullandık. Ürettiği buzları küçük gelen buzdolabımızın dışında portatif buzlukta kullandık. Tek gözlü bir elektrik ocağı (1000W) bağlayıp basit yemekler yaptık veya yapılmış yemekleri ısıttık. Böylece az LPG harcamış olduk.
Soldaki resimde iskele kanepesinin altında yer alan servis aküsü (sol altta kutup başları görünüyor) ve devre kesicinin monteli hali. Sağdaki resimde kanepe minderi altında kalan devre kesici eğilip bakmadıkça görünmüyor.

Invertör, daha doğrusu elektrikli her şey teknede potansiyel bir yangın başta olmak üzere tehdit. Bunu unutmamak ve güvenliği elden bırakmamak lazım. Seçtiğimiz invertör bize 1000W yetecek olmasına rağmen biraz büyüktü. Amaç, cihazı limitlerine ulaşmadan kullanmak. Cihazın kendi üzerinde sigortası ve kısa devre koruma gibi emniyet düzenekleri var. Ama biz 12V girişine bir tane devre kesici taktık. Invertörü çalıştıracağımız zaman açıp girişlerine 12V gitmesini sağlıyoruz, işimiz bitince de kapatıyoruz. BORAL’ın servis aküsü iskele tarafında. Daha önce de belirtmiştim; 135Ah. Invertörü de aküye yakın koyup mümkün olan en kısa akü bağlantı kabloları ile bağlamalıyız ki kayıp az olsun ve tekne içinde kablo dolaştırmayalım. Dolayısıyla invertörü de iskele tarafındaki oturma grubunun altına monte etmeye karar verdik.

Soldaki resim: iskele kanepesi baş tarafında priz grupları ve buz makinesi. Üst en sağda 220V prizi ve 16A’lik sigortası. Bu prize elektrik mutfak tarafındaki prizeden çekilen kablo ile geliyor. Soldaki priz grubu invertörden gelen priz grubu. Hemen solunda 12V çakmak adaptörü girişi. Sağdaki resim. Kanepe altındaki ambar duvarına monteli invertör. Kırmızı-siyah kalın kablolar aküden gelen 12V kabloları.
Gereken el aletleri; matkap, şarjlı tornavida, mobilyada delik açmak için uygun dekupaj matkap uçları, 12V kalın kesitli kırmızı-siyah kablo, akü pabuçları, 220V çıkışı için priz ve “yapmışken o da olsun” dediğimiz, servis aküsünden direkt çekilen bir 12V çakmak adaptörü prizi montajı. Bu 12V ile navigasyonda kullandığımız netbook’u ve bluetooth GPS modülünü şarj ediyoruz. Akü-invertör giriş bağlantı kablosu olarak araba akü takviye kablosu kullandık. 2x2m’lik yetti de arttı bile. Akü (+) kutup çıkışına invertör bağlantısı öncesi bir devre kesici taktık, onu da kanepenin altına  monte ettik. 12V’luk çakmak adaptörünü, akü kutup başından direkt 2x1,5’luk elektrik kablosu ile aldık ama orda da (+) yolu üzerine cam sigorta ekledik. Böylece montaj tamamlandı.
Teknede kışın ısınırken kullandığımız elektrikli- fanlı ısıtıcı çok gürültü yapıyor diye geçtiğimiz sene küçük bir elektrikli radyatör (1500W) almıştık. Kış seyrinde üşümüş parmaklarımızı, bedenimizi bile nöbetleşe ısıtırız diye düşündük ve radyatörü kamara masasının ön tarafına görünmeyecek şekilde monte ettik. Radyatörü hem sahil besleme hem de invertör çıkışından bağlanabilecek şekilde konumlandırmış olduk. Toplam gücü 750W+750W idi. Sadece bir kademeyi açtığımızda gayet güzel ısıtıyor. Bu da invertörün zorlanmayacağı bir güç.

  
Resimlerde salon masası altına monte 7 dilim 1500W’lık kalorifer görünüyor. Masa tarafından gizleniyor ve girişte ilk bakışta belli olmuyor. Buz makinesine göre (sol resimde altta bir bölümü görünüyor) kaloriferin durduğu yer.
Önemli noktalar; Kullandığınız enerjiyi yerine koyamıyorsanız çok dikkatli kullanacaksınız. Motor çalışmazken veya sahil besleme yoksa öyle su ısıtmak gibi yüksek enerji gerektiren işler yapmayacaksınız. Biz alargada sadece buz makinesini (95W), o da sürekli değil ihtiyaç oldukça çalıştırıyoruz. Gözünüz, kulağınız ve özellikle burnunuz hep açık olacak. Duman, anormal ses (kısa devreden ötürü patlama veya ark çıtırtısı vs), yanık kokusu aldığınızda hemen müdahale edip devre kesiciyi kapatacaksınız. En önemlisi de yangın tüpünüz hazır olacak. Düzgün ve dikkatli kullanırsanız denizde de hem konfor sağlıyorsunuz hem de boşuna LPG harcamadan zaten üretilen bir temiz enerji ile ihtiyacınızı karşılıyorsunuz. Tekneyi terk ederken tüm fişleri çekmeyi, sigortaları indirmeyi, invertörü kapatmayı aman unutmayın !!!

13 Kasım 2012 Salı

PASARELLA HAZIR

Pasarella ihtiyacımızdan bahsetmiştik. Ancak fiyatları el yakıyor. Neredeyse 1500TL'den ucuz yok. Dolayısıyla iş başa düştü. Önce açılır-kapanır bir şey yapmayı denedim ama eklem yerine takacak yeterli sağlamlıkta menteşe yok. Ayrıca, Yapı Marketlerde ağırlıklı çam ve ladin tipi kereste var. Zaten tik kullanmak istemiyorum zira hafif, pratik bir şey olsun, çok masraflı olmasın, evde amatör alet-edevat ile kolayca yapabileyim. Zaten senede 3-4 defa ancak kullanılacak, kullanılmadığı zaman da evin bir odasında kapının arkasında saklayacağız. Malzeme tik kullanılan metal aksam da paslanmaz olmadığından dışarda kalırsa 3 ayda çöpe atarız. Kısacası bizim pasarella biraz "sosyetik" olacak. Zarar yok iş görsün yeter.
Malzemeler: Bauhaus'dan alınma 3x4x200 Ladin profil (4 adet), bunları birleştirmek için yine 3x4x100'lük profil. Ahşap yapıştırıcısı, 4 adet 25cm'lik çelik vida, 2 adet 20cm'lik çelik vida, 2 adet mobilya tekerleği, 2 adet mobilya ayağı (ikisi de silikon). Yeterli somun, pul, ahşap vidası vs. Matkap, dekupaj testere, şarjlı tornavida da yardımcılar. Önce alınan ahşap malzeme 2 kat verniklendi. Uygun yerlere delikler açıldı, ara destek parçaları ana taşıyıcılara yapıştırılıp yine delindi. Saplamalar, tekerlekler ve ayaklar takılınca aşağıdaki 2m'lik el yapımı pasarella ortaya çıktı.



Pontona gelecek tarafta silikon döner tekerlekler ve halat bağlı bir mapa var. Tekne tarafında, silikon şeffaf mobilya ayağı ve tekneye sürtebilecek köşelerinde yapıştırma kauçuk var. Yaklaşık 6-7 kg. Tek elle rahat taşınıyor. Eni 21cm, boyu 2m oldu.

Haftasonu tekneye götürüp test ettik. Hiç fena olmamış, ufak-tefek estetik hatalar var ama hemen hiç belli olmuyor ayrıca bize maliyeti 150TL bile olmadı. Yılda bir kaç kez kullanacağımız bir ekipman için gayet iyi. Teknede içerde koyacak yerimiz olmadığından ve bir süre ihtiyaç da olmayacağından tekrar alıp eve getirdik. Bir uzun yolculuğa kadar istirahat edecek.

12 Kasım 2012 Pazartesi

BOZCAADA'YA DOĞRU-2

Gidişimizi ilk yazıda anlatmıştık. Gelelim Bozcaada dönüşüne. Perşembe sabahı saat 5'de  dönüşe geçmek zorunda kaldık. Başta 2 hafta olarak planladığımız ve en azından Dikili körfezine kadar gideriz dediğimiz yolculuk elde olmayan nedenler ile 1 hafta ile sınırlanınca bize de Perşembe'den geri dönmek düştü. Sabah güneşin doğuşu yine nefisti. Bu arada, yolda kahve-çay içeriz diye 12V ile çalışan küçük bir su ısıtıcısı almıştık. Zira ocak yakıp su kaynatmak zahmetli, nasıl olsa motor çalışıyor elektrik bol. Ama aklımıza tekneye taktığımız 1500W'lık invertör sayesinde 220V hem de gürül-gürül elektriğimiz olduğu geldi. Hemen normal 220V ile çalışan ısıtıcıyı çıkarttık. Bu da seyahat tipi olduğundan küçük ve 600W cıvarı bir şey harcıyor. 5 dk da su hazırdı, kahveleri yudumlayarak Çanakkale boğazı'na giriş yaptık. Heyhattt, geçen seneki performansımızdan eser yoktu. Sert rüzgar, dalga ve akıntı nedeniyle hızımız 2,5 nt'a kadar düştü. Biz hep tecrübeli denizcilerden duyduğumuz ve kitaplarda da yazdığı gibi Anadolu kıyısına yakın giderek yukarı çıkmaya çalışıyorduk. Oysa arkamızdan gelen 2 yelkenli, boğaz girişinde hemen kuzeye çıkıp, Kilitbahir'e kadar Trakya kıyısına yakın seyrettiler. Bizi geriden gelip epey geçtiler. Biz ise neredeyse sabah 7:00-7:30 gibi girdiğimiz boğazdan ancak akşam üzeri çıkabildik. Marmara'ya girerken hava çok sertledi. Yine rüzgar gideceğimiz yönden geliyordu. Yelkenlerin pek faydası olmayacaktı ama yine de zaman zaman açarak tırmanmaya devam ederken Bolayır açıklarında bir sağınak başladı. Hemen cenovayı kapatmaya başladık, hiç olmayan oldu ve cenova sıkıştı. Yarısı bile kapanamamıştı. Önce tekrar açıp kapatmayı denedik ama bu sefer yarısında kaldı. Birimiz başa gidip elle yardımcı olmaya çalıştık, bu arada kafadan gelen dalgalar baş üstünde duranı iyice bir yıkıyordu. Neyseki hava sıcaktı. Fayda etmedi, furling'in içine baktığımızda halatın üst-üste bindiğini gördük. El yordamı ve biraz da tornavida desteği ile hallettik ve cenovayı kapattık. Buna neyin sebep olduğunu tam anlayamadık ama gelirken bir-iki defa cenovayı biraz yorgunluk biraz da tembellikten vinç ile sarmıştık. Sonradan öğrendik ki cenova vinç ile asla sarılmamalıymış. Belki de bundan oldu. Cenova kapandıktan sonra yakıt göstergesine baktım, neredeyse yarım depo idi. Halbuki biz yarım depo yakıtla neredeyse İstanbul'dan Bozcaada'ya gidiyorduk. Hava kararmaya başlamıştı. Yol üzerinde en yakın liman Şarköy'dü ama ona da ancak gece yarısından sonra varabilirdik. Amacımız ise hiç durmadan devam edip Cuma öğlen gibi Pendik'e bağlanmaktı. Ama yakıtın durumu hoşuma gitmedi. Gece karanlıkta transfer çok zor olabilirdi. O sırada hava biraz sakinledi ve dalga azaldı, teknenin sallanması da makul düzeye geldi. Fırsat budur deyip hemen yakıt ikmali yaptık. 10TL'ye kışın Karaköy'den aldığım el pompası, gayet zahmetsizca bidondaki yakıtın büyük kısmını depoya aktardı. Artık rahattık, bir daha ikmal gerekirse sabah aydınlıkta yapabilirdik. Ve hava karardı. Dalgalar dahada arttı. Hava raporlarında "fırtına beklenmiyor, dalga yüksekliği 1,50-2,00m diyordu. 30ft'lik BORAL için bu yeterince sert bir hava idi. Başı vura vura ilerliyorduk. Neyseki bu sefer mideler rahattı. Nöbetleşe dümen tutarak sabahı ettik. Marmara Adası'nı geçtikten sonra hava kaldı. Deniz dümdüz oldu. Öğleye doğru tam marmaranın ortasında teknenin pruvasında böyle bir manzara oluştu;


Gerçekten görülmeye değerdi. Yunus sürüsü yaklaşık 5 dk bize eşlik etti. Ne yazık ki ben kamerayı geç aldım ve bu kısa görüntüyü yakaladık. Ama tüm yorgunluğumuza değmişti. Hala Marmara denizi için bir ümit olduğunu ve onu daha iyi korumamız gerektiğini, biraz daha özen gösterirsek hayatın daha da canlanacağını düşündük. Yaklaşık 39 saat durmaksızın alına bir yoldan sonra saat 20:00 cıvarı bu yılki uzun rotamızı tamamlayıp Pendik'e bağlandık.

Bu yolculukta en çok işimize yarayanları sayarsak; Geçen sene bozuk boiler yüzünden Bozcaada'da soğuk su ile duş almak zorunda kalmıştık. Bu sene tamir ettirdiğimiz için duşlarımızı teknede ve sıcacık su ile alabildik. Bir tane gaz ocağı üzerinde ısıtarak tost yapabileceğimiz döküm tost makinesi aldık. Yol boyunca sabahları tost yaptık, çok güzel oldu. Invertör ve buz makinesi teknenin en gözde iki cihazı idi. Yol boyunca buzumuz hiç eksilmedi, içeceklerimiz buz gibiydi. Invertör sayesinde makine hep çalıştı. Son olarak da önceki yazılarda anlattığım tv'den oluşma chart-plotter el GPS'ini sürekli kontrol etmemizi sağladı ve hiç rota sapması yaşamadık. Yol boyunca hiç alargada durmadığımızdan güneş paneline iş düşmedi. Yeni motor aküsü de gayet performanslı idi. İşin sürprizi ise, dönüş yolunda bütün gece teknenin başı dalgalara vurduğu için olsa gerek hız göstergemiz çalışmaya başlamıştı. Buna epey hayret ettik ve güldük. Tabii İstanbul'a döner dönmez bir daha çalışmadı.

Şimdi biraz da 2 senedir Marmara'da yaptığımız seyirlerin yat turizmi açısından bize anlattıklarını düşünelim. Ne yazık ki Marmara denizine kıyısı olan yerleşim yerleri biz amatör denizciler için birer cennet değil. Tamam, hiç birimiz 5-yıldızlı marinalar aramıyoruz. Ama bir düşünün; İstanbul'dan çıktınız güneye ineceksiniz. Hatta çoluk-cocuk dolu bir tekne ile. İstanbul marinalarından sonra doğru-dürüst girip hem dinleneceğiniz, hem gezeceğiniz hem de ikmal yapabileceğiniz neresi aklınıza geliyor? Uğradığımız çoğu yerde pişman olduk, başka denizci dostların başına istenmeyen olaylar bile geldi. Bir kaç limana bakalım; Tekirdağ, Mürefte, Şarköy, Saraylar, Marmara Adası, Avşa, Gelibolu, Lapseki. Bunlar, güneye gidiş-dönüş rotaları üzerinde uğranabilecek başlıca yerleşimler. Mürefte, Şarköy, Marmara Adası'nı biz tecrübe ederek anlattık. Tekirdağ'da koca bir liman var ama hakkında bir şey öğrenemedik. Saraylar rota üzerinde en iyi mola verilecek yerlerden biri. Ama orası da balıkçı barınağı ve alt yapı yok. Avşa Adası'na büyük bir yat limanı yapıldı. Yaz başında belediyeyi telefon ile arayıp durumu sordum. Hiç bir şey yok. O zaman niye yapıldı? Gelibolu'da feribot trafiğinden limana girmek bir mesele. Lapseki, balıkçı barınağı, çok yakınından 2 kere geçtik, bomboş. Hatta Bozcaada bile yerel yöneticilerin tüm iyi niyetine rağmen hem küçük bir liman hem de düzgün bir tuvalet-duş'tan bile yoksun. Yine de boş yer bulursanız bir cennet gibi geliyor. Bence, güney rotası üzerinde Kuzey kıyılarda; Tekirdağ yolculuğun ilk ayağı olabilir. Sonra Mürefte veya Şarköy'den bir tanesi daha düzenli hale getirilebilir. Mürefte, limanın büyüklüğü ve tenhalığı açısından daha elverişli gibi. Marmara Adası rotasında ise Saraylar en kestirme olmasına rağmen ağırlıklı ticari gemiler yüzünden güneyinde bir yer uygun bir barınağa kavuşturulabilir. Avşa Adası'nın yat limanı tam kapasite ile çalıştırılabilse eminim ki pek çok tekne biraz sapa olmasına rağmen tercih edip en azından bir gece orada mola vermek isteyecektir. Bozcaada'nın ise acilen genişletilmeye ve düzgün tesislere kavuşturulmaya ihtiyacı var. Yüksek sezonda geç gelenin lokantalar önünde birbiri üzerine aborda olarak "yığılması" hiç de hoş olmuyor. O güzelim ada, yatçılar için ızdıraba dönüşüyor.

23 Eylül 2012 Pazar

İHTİYAÇLAR

Son Bozcaada gezisi bazı ihtiyaçları ortaya çıkarttı. Öncelikle bir pasarella şart oldu. Tekne kıçtan kara olduğunda hem Şarköy hem de Bozcaada limanları çok yüksek kaldı. Şarköy'de idare ettik ama Bozcaada'da ödünç pasarella kullanmak zorunda kaldık. Önceden böyle bir ihtiyaç duymamıştık. Senede bir kaç defa değişik yerlere yanaşıyorduk ve atlayıp zıplayarak idare ediyorduk. Ama bunun doğru çözüm olmadığına inandık. Bir başka sebep de BORAL'da pasarella koyacak çok sınırlı yer olması. Mecburen güvertede duracak ama nasıl?
Pasarella fiyatları da çok yüksek. En iyisi gerekli malzemeyi temin edip yapmak. Ama tik ve benzeri denize dayanıklı ağaçlar hem çok pahalı hem de ağır. Bize hafif, ucuz, pratik bir çözüm lazım. Zaten bu yer kıtlığında teknede durmasının alemi yok. Marina'da ihtiyaç yok, dolayısıyla bir yere giderken tekneye getirip yolculuk bitince de eve götürülebilir. Dolayısıyla suya dayanıklı bir şey olması çok gerekmiyor, sağlam olsun yeter. Katlanır yapmak konusunda bir deneme yaptık ancak ek yerini yeterince sağlam menteşe ile bağlayamıyorsunuz. Amatör ekipman ve çalışma azmi ile katlanır pasarella yapmak kolay değil. Onun yerine 1.80-2.00 m boyunda tek parça ama bizim ihtiyacımızı görecek bir ahşap çözüm mümkün görünüyor. Tamamlandıktan sonra genel izlenimleri paylaşacağız.
Bir diğer ihtiyaç, teknedeki buzdolabının yetersizliği. Bu nispeten daha kolay çözüm. 12V ile çalışan ortalana 25-30 lt'lik bir ilave buzluk yeterli olur. Buzdolbında en çok yer kaplayan içecekleri buna aktarmak lazım. Böylece buzdolabını tümüyle yiyeceklere ayırmak mümkün. Hem buz makinesi de olduğu için içeceklerin çok fazla soğutulmaya ihtiyacı da yok. Ama yiyecekler daha çabuk bozulduğu için önemli. Bu arada tekneye yaz başında bir buz makinesi almıştık. Gerçekten çok faydalı bir cihaz. bununla ilgili konuyu bir başka yazıda anlatacağız.
Bir üçüncü konu ise servis aküsü. Motor aküsünü bu sene değiştirdiğimizi anlatmıştık. Bizim servis aküsü de oldukça eski, 135 Ah'lik Mutlu marka bir akü. Ama bir özelliği yok, yani kamyon aküsü gibi. bu akü bugüne kadar bizi çok güzel idare etti. Ama yaşlandığını belli ediyor. Sırf bizimle 3 sene geçirdi. Öncesinde de 2 sene desek toplam 5 yıllık bir akü. Artık şarj tutmamaya başlaması yakındır. Motor aküsünden çok memnunuz, bu aküyü de 200 Ah'lik Mutlu Marine akü ile değiştirmeyi düşünüyoruz. Hem de bize yaklaşık %48 kapasite artışı sağlayacaktır. Teknedeki elektrik tüketimi epey arttı. Böylece en az hiç sahil besleme almadan ve motor basmadan güneş paneli desteği ile bize 48 saat yeteceğini hesaplıyoruz.

BOZCAADA'YA DOĞRU-1

17 Ağustos takvimlerin fırtına işaretlediği bir gündü. Ancak, biz bu sefer Marmara Adası-Şarköy rotasını yapmaya kararlı idik. Daha marinada iken bile rüzgarın sert estiği belliydi. Ama poyraz bu rota için faydalı bir rüzgar ve teknenin hızlanmasına yardımcı oluyor. Saat 18:30 gibi halatları çözüp yola koyulduk. Daha Adalar'ı geçerken arkadan gelen rüzgarın etkisi ile cenovayı açtık ve hızımız bir anda 7-8 nt'lara çıktı. Çıktı ama tekne de kıçtan gelen sert rüzgar etkisi ile dalgalı denizde beşik gibi sallanıyordu.
Aslında büyük tekneler ve gemiler için hava "neredeyse çok sakin" denilebilirdi ama Boral, bu dalgalar ile epey yalpa yapıyordu. En sevmediğimiz hava bu idi. Teknenin hızına katkısı çok olmasına rağmen özellikle "mide"ler için pek huzursuzluk yaratan bir denizdi, nitekim gece çöktükçe huzursuzluk rüzgar ve dalga yüksekliğinin artması ile çoğaldı. Zorlu bir gecenin geldiği belli idi. Ama yapacak bir şey yoktu, sabah Şarköy'de olup geçen seneki yolculuğun aksine 2 günde Bozcaada'ya varmak için bu rota gerekli idi.
Karanlık iyice bastırınca cenovayı kapattık. Hızımız yine de 6-7 nt arasında değişiyordu. Bu bizi epey mutlu etti. Gece yolculuklarında daima daha dikkatli olmak gerekiyor. Açık denizde gördüğünüz her ışık sizi epey tedirgin ediyor. Zira mehtap ta yoksa mesafe ve deniz taşıtının büyüklüğünü algılamak zorlaşıyor. Bir anda yanınızdan büyük bir gemi beliriveriyor. Radar da olmadığı için azami dikkat etmek gerekiyor. Sabahın ilk ışıkları ile iskelemizde Marmara Adası'nı geçiyorduk. Gün doğumu harikaydı.


BORAL'ın dümen suyundan Marmara'da gün doğumu.

Hava hala çok sertti. Geçen senki tecrübemizden dolayı Mürefte'yi geçip Şarköy'e girecektik. Gece Şarköy'de kalıp ertesi sabah çok erken yola çıkıp Çanakkale Boğazı'nı gündüz geçip Bozcaada'ya ulaşacaktık. Şarköy'ün barınağı hakkında detaylı bilgimiz vardı. Dar bir ağzı olduğunu, tam karşıdan giriş yapıp fener aralarını ortalamamız gerektiğini biliyorduk. Ayrıca tonoz bulunmadığını ve girişte sancak tarafında Sahil Güvenlik olduğunu, ya yer bulursak Sahil Güvenlik tarafına ya da tam karşıya demir atıp yanaşmamız gerekiyordu. Sahil Güvenlik tarafında yer olmadığı gibi hiç görevli kimse de görünmüyordu. Bizde tam karşıda bir motor yatın yanında boş bir alanı gözümüze kestirdik. Suyun derinliği 4 m cıvarıydı ve renginden dibin kumluk olduğu belliydi. Yaklaşık 30 m uzaklığa demir attık. Kumda çapa iyi tutsun diye 20 m zincir bırakıp tornistan ederek biraz demir tarattık. Çapanın tuttuğundan emin olduktan sonra tekrar zincir bırakıp kıçta kara yanaştık. Sağolsun yardım sever insanımız halatlarımızı karaya bağladı. O sert havada bu kadar kolay yanaşacağımızı tahmin etmiyorduk. Bağlanır bağlanmaz hemen kahvaltı yapıp yattık. Yaklaşık 3 saat uyuyup dinlendik.
Şarköy limanı oldukça büyük bir yer gibi görünse de yelkenlilerin yanaşabileceği derinlikteki yerlerinde az yer var. Marmara'da uğradığımız her balıkçı barınağı özellikli yerde olduğu gibi burada da düzenden eser yok. Yerini bulacaksın, bağlanacaksın. Şaşırdığımız konu ise ilkel bir elektrik ve su düzeneğinin olması. Buna karşılık kimse gelip bizden para istemedi. Elektrik ve su da kullandık. Hatta, akşam üzeri yakıt tankeri geldi. Birkaç tekne yakıt aldı. Bizim yarım depodan fazla yakıtımız vardı ama ayağımıza kadar gelmişken ve havanın da durumunu gözönüne alarak biz de depoyu dolduralım dedik. Tanker şöförüne ısrarla sormama rağmen Eurodiesel olduğunda ısrar etti. Tanker PO'ya aitti. Geçen sene Marmara Adası'ndaki PO'da Eurodiesel bulamamıştık. Ama burası çok büyük bir yer olduğundan bulacağımızı ümit ediyordum. Kesinlikle benzin istasyonlarında vardı ama bu tankerin içindeki neydi tam kestiremedim. Kimi Eurodiesel dedi, kimi değil dedi. Ama bizim motor klasik bir diesel olduğundan yani turbosu falan olmadığından sorun çıkartmıyordu. Biz de 40lt kadar aldık. Tahminim Bozcaada dönüşünde doğru çıktı, Eurodiesel yakarken neredeyse hiç duman çıkartmayan motor gri renkli bir duman çıkartmaya başladı. Uzmanı değilim ama ben buna bağlıyorum, belki yanılıyorum. Zira o yakıt yanıp bitip yine Eurodiesel yakmaya başlayınca duman kesiliyor. Bunun başka sebebi var mı bilemiyorum. Bu sene motor bakımı yaptırırken ustaya soracağım.
Ertesi sabah Güneş doğmadan yola çıktık. Hava hala sertti. Ama hem dinlenmiş hem de tekrar Çanakkale Boğazı'nı geçecek olmanın heyecanı keyfimizi yerine getirmişti.


Şafak vakti Çanakkale Boğazı'na doğru.

Gün ışır ışımaz hem cenova hem de ana yelkeni açtık. Boğazı geçene kadar da gerekmedikçe hiç kapatmadık. Akıntının da etkisi ile 10,5 nt'ı GPS'de gördük. Hatta bir ara 11 nt bile oldu.



Yanımızdan geçen bir sıradışı turist gemisi ve yunuslar bizi güzelim boğaz manzarası kadar oyaladı. Özellikle geminin yelken düzeneği muhteşemdi ve hayran hayran seyrettik.





Boğazı "son sürat" geçip Ege'nin berrak suları ile buluştuk. Bir kez daha Bozcaada önümüzdeydi. Saat 16 gibi adaya vardık. Daha önce adadaki arkadaşlar yardımı ile Bozcaada yat limanından sorumlu Şerif Ali Bey'in telefonunu almıştık. Çok yararlanılacağını düşündüğüm bu telefon 0536-4371765. Şerif Ali Bey, tüm misafirlere olağan üstü misafirperver ve yardımcı bir kişi. İsmini bilemediğim diğer yardımcıları da öyle. Limanda boş yer ve tonoz vardı ve hiç zorluk çekmeden kıçtan kara olduk.


Bundan sonraki yazımızda her yıl yüzlerce teknenin gelip geçtiği Marmara denizinin yat turizmi açısından ne kadar kötü durumda olduğuna değineceğiz. Sanıyoruz ki bizimle aynı görüşü pek çok tekne sahibi paylaşacaktır.

16 Ağustos 2012 Perşembe

YENİ YOLCULUK HAZIRLIKLARI

17 Ağustos akşamı pervane yine dönecek. Bu sefer rota Dikili. Kuzey-Orta Ege'nin güzelliklerini keşfetme zamanı. Her yolculuk öncesi hazırlıklar gözden geçirilip eksiklikler tamamlanmalı. Bunların başında seyahat planlaması geliyor. Bu yazıda sizlere biraz hazırlıklarımızdan söz edeceğiz.

1-Planlama;
Hazırlıklar tabiki harita başında başladı. Biz, Garmin GPSMap 76Cs modeli el GPS'i kullanıyoruz. 2005 yılında Amerika'dan almıştık. BlueChart (BC)haritaları ile bize o zamanki fiyatlarla Türkiye'dekinin yarısına mal olmuştu. Bugüne kadar da "tık" demedi. Artık neredeyse Garmin firması cihaza ve haritalara destek vermeyi bile kesti ama bize sistem başarı ile hizmet ediyor. Teknedeki navigasyon donanımını sayarsak; 3 adet GPS var; GPSMap 76Cs, Garmin 176C (tekneyi alırken üstünde vardı) ve bir tane de Bluetooth (Bt) GPS modül (markasını hatırlamıyorum, Kadıköy Yazıcıoğlu'ndan almıştık). Tekne pusulası, 1 adet el pusulası, Marmara ve Ege kağıt haritaları ve tabiki paralel cetvel, pergel vs.
Bu arada hemen hatırlatalım; tecrübeli denizcilerin her zaman dediği gibi mutlaka kağıt harita kullanmayı bileceksiniz. Fazla elektronik başa bela açabilir veya acil durumda kağıt haritaya muhtaç olabilirsiniz. Türkiye kara sularında iseniz genelde ne cıvarda olduğunuzu pek unutmazsınız. Mesala Tekirdağ açıkları, Marmara adaları,Boğazlar vs. Ama kara görmeden seyir yapılan sularda iseniz GPS desteği kaybolursa sıkıntı yaşanabilir.
Biz planlamayı evde PC ve kağıt harita başında yapıyoruz. Haritadan rotayı belirliyoruz, bunu BC harita programına aktarıyoruz. BC üzerinde teknenin konumunu gösterecek özellik yok (en azından bizdekinde yok). Ona yardımcı olarak yine Garmin'i destekleyen "nRoute" (nR) diye bir yazılım kullanıyoruz. BC'da çizdiğiniz rotayı save edip nR ile o dosyayı açarsanız rotalar nR'a aktarılıyor. nR'un özelliği teknenin o anki konumunu harita ve çizdiğiniz rota üzerinde verebiliyor. Bt GPS ile Netbook'a kurduğumuz nR yazılımını kullanabiliyoruz. Bunun için protokolleri çevirecek Franson GPSGate diye bir yazılımdan yararlanıyoruz.Bu yazılım, üçüncü parti üreticinin GPS'inden gelen datanın Garmin formatına dönüştürülmesini ve nR tarafından okunmasını sağlıyor. Netbook teknede 12V ile çalışıyor. Bunun için Internet'ten satılan bir 12V-19V adaptör aldık. Netbook'un teknede faydası çok fazla. Bir kere hafif, pili uzun gidiyor, 12V ile beslediğinizde de çok az güç çekiyor (yanılmıyorsak 50-60W kadar belki daha az). Bt GPS'de çakmak adaptörü ile 12V'dan besleniyor.2 yıl önce tekneye 12V ile çalışan bir 19"LED TV almıştık. Onu da monitor olarak kullanınca kamarada duvarda 19"lik bir ChartPlotter'ımız oluverdi.
Açık deniz seyrinde el GPS'ini dümen dolabına monte edip 12V ile besliyoruz. Ayrıca pilleri de üzerinde oluyor. Kamaraya da bahsettiğimiz düzeneği kurup rotalarda sapma olup olmadığını 2 farklı GPS verisnden karşılaştırıyoruz.
Genelde seyirde kağıt harita açmıyoruz ama acil durumda harita üzerinde mevkimizi bilecek durumda olabiliyoruz.
Benzer düzenekleri kullanmak isteyenler veya kurup sıkıntı yaşayanlar bizimle temasa geçerse memnuniyetle bilgimizi paylaşırız.
Mutlaka gideceğimiz yol üzerinde acil durumda sığınılacak yerleri "waypoint" olarak GPS'e kaydediyoruz. Bunların tam koordinatlarını BC'da tespit zor olabiliyor. BC'nin bir özelliği de GoogleEarth ile senkron çalışması. BC'de rota ve bakmak istediğin yeri tek tuşla GoogleEarth'te otomatik olarak görebiliyorsun. Mesela, Şarköy'ü BC'da işaretliyorsun ama bazen 1-2 mil sapma olabiliyor. İşareti GEarth'e taşıyoruz. Eğer Şarköy barınağının üzerinde değilse hemen düzeltiyoruz. Böylece konulan waypoint tam olması gereken yere geliyor. Alternatifli rotalar çiziyoruz. Mesela; Marmara'yı aşarken kuzeyli, Marmara adasından geçen açık deniz rotası ve güney Marmara'dan yapılacak güneyli bir seyir rotası. Geçen sene Bozcaada'ya giderken bu çok işimize yaradı. Fırtınada yola çıktığımızı anlatmıştık. Doğrudan Marmara adası yapmayı gözümüz yemedi, hemen kuzey rotasına dönüp bir gece Güzelce marinada kalmıştık.
2- Hazırlık;
Kendimize tekneyi aldığımızda birkaç kontrol listesi yapmıştık. Mesela bir tanesi kamarada asılıdır. Tekneden ayrılmadan önce yapılacaklar yazar, hem güvertede hem kamarada. Mesela güvertede; tonoz neta mı? sahil besleme takılı mı? vb. kontrolleri yaparız. Kamarada; hatch'ler, lumboz'lar kapalı mı, elektrikler kapalı mı? çöp kovası boş mu vb. sorular ile kontrol listemizi hazırladık. Bu listelerin bize çok faydası oldu. Bugüne kadar hiç bir yapılacak işi atlamadık. Mesela hidroforu asla açık bırakmayız, bir boru patlasa yada musluk bozulsa tekneyi su basar.
Bir listemiz; seyahat öncesi alınacak yiyecek-içecek listesidir. Bir tanesi de yola çıkmadan yapılacak kontroller. Mesela; motor soğutma suyu filtresi temiz mi? veya ırgat çalışıyor mu? halatlardan yıpranmış olan var mı? vb soruları içerir.
3 şeye uzun yola çıkmadan önce çok önem veririz: Ecza dolabının tam olması, motor yedek parçalarının yanımızda olması ve motorun düzgün çalışıyor olması, yeterli miktarda (en az 3 gün yetecek kadar) yiyecek ve içme suyunun bulunması. Yangın tüplerinin kontrolü, can yeleklerinin durumu, işaret fişekleri, duman, düdük, telsizlerin kontrolu (yedek piller ile beraber), aküler, buzdolabı, tuvalet pompası, hidrofor gözden geçirilecekler listesindedir.
Yedek çapa, tek kesme makası, bot ve kürekler, dıştan takma motor ve yakıtı, yeterli halat, şakıl, vida, kelepçe, el aleti, fenerler vs. Bir de ikimizin isimleri, telefon numaraları ve tekne adı olan küçük kağıtlar hazırladık. Yanaştığımız barınakta, tekneden uzaklaşacaksak ve bir sorumlu kişi varsa hemen ona bir tane "kartvizit" gibi veriyoruz. Acil birşey olursa araması için. Yoksa iki saat yazmak veya telefonuna kaydettirmek uzun sürüyor.
Artık yola çıkmaya hazırız. Cuma akşamı, "Vira" diyerek halatları çözeceğiz. Önce yakıt iskelesine yanaşıp yakıt ikmali yapılacak. Sonra Şarköy'e doğru rota tutulup yola revan olacağız. Yolculuğun ayrıntılarını yine buradan sizlerle paylaşmaya çalışacağız.

12 Ağustos 2012 Pazar

YENİ AKÜ

Cumartesi tekneye geldiğimizde, motor aküsüne de sarj ihtiyacı olabilir diye güneş paneli bağlamak için bir kablo takıp ucunda priz ile duracak düzeneği kurmak için sancak koltuğunu kaldırdık. İlk başta pek bir şey dikkatimizi çekmedi. Mevcut malzemeleri dışarı çıkartırken içinde kablolar olan torbanın üzerinde hafif ıslaklık olduğunu fak ettik. Her şeyi boşalttık ve akünün suyunun bir şekilde dışarı aktığını gördük. Hem de öyle akmış ki, akü sabitleme braketlerinden birini yemiş bitirmiş. Hemen aküyü söküp etrafı iyice temizledik. Ama suyun nasıl aktığını keşfedemedik. Zira, tıpaları tam kapalıydı ve en ufak sızma belirtisi yoktu. Biz akü delindi sandık. Canımız sıkıldı. Haftaya çıkacağımız uzun yol seyrinde motor aküsünün sorun çıkartması felaket olurdu. Zaten önceki yazılarda anlattığımız gibi bir süre susuz kaldıklarından iki aküye de tam güvenmiyorduk. Ama servis aküsünün önemi daha az olduğundan bizi idare ederdi. Ancak motoru çalıştıramama ihtimali bizi hemen yeni akü almaya sevk etti. 

Biz tekneyi aldığımızda eski sahiplerinin aküleri nasıl kullandıklarını, ne zaman değiştirdiklerini bilmiyorduk. Daha önce aküler hakkında araştırma yapmıştık. Aklımızda mutlaka "marine" tipi akü alma fikri vardı. Bunları ülkemizde en kaliteli olarak Mutlu ve İnci akü üretiyor. Kartal'da bu işin toptancılığını da yapan büyük bir mağazaya gittik. Hakikaten yok-yoktu. Bir çok akü marka ve model hakkında bize bilgi verdiler. Çok farklı markalar ve değişik özellikler vardı. Ama biz marine tip akü almakta kararlıydık. Belki yanlış düşünüyorduk ama üreticinin böyle bir aküyü üretmesinin tecrübe edilmiş bir nedeni herhalde vardı. Mesela bu tip akülerin plakalarının daha kalın ve sızdırmazlığının daha iyi olduğunu okumuştuk.

Akü alırken eski aküyü iade etmek en doğrusu. Eğer yanılmıyorsak, satıcılar eski aküleri geri dönüşüm için uygun yerlere veriyorlar. Bu akülerin çevreye zarar verilmeden geri dönüştürülüyor olması en büyük dileğimiz. Biz de eski aküyü geri vermek için dükkana getirdik bu arada da sızma olayını anlattık. Bizim eski aküden de satan firma sahibi aküye şöyle bir baktı ve bu akünün yan tarafında olması gereken kapakların olmadığını bu durumda akıtmasının normal olduğunu söyleyiverdi. Hatta aynısından dükkanda duran aküyü gösterip bizimkinde olmayan kapakları işaret etti. Bize şaşırması düştü. Çünkü bizim aküde böyle bir kapak yoktu, "Akü bakımı" yazımızda da anlattığımız gibi, biz aküye su ilave edince kapaklar da olmadığından yelken seyrinde tekne yatınca aküden sular akmıştı. Neyseki, akü çevresinde korozyona maruz kalabilecek bir şey yoktu ve teknenin fiberine de zarar gelmemişti.

Eski motor akümüz 55Ah'di. Mutlu'nun en küçük marine akü modeli 90Ah'di. Bu aküden bir tane aldık. Yeni akü eskisinden %50 daha uzundu. Ancak koyacağımız yerde yeterli mesafe vardı. Aküyü yerine taktık. Sızan sudan etkilenen sabitleme parçasının deliği altta kaldı ama diğer 2 sabitleme parçasını sıkıca taktık. Diğer taraftan da zaten fibere yaslanıyordu, dolayısıyla kayması imkansızdı. Böylece akünün yaratacağı olumsuzluklardan bir nebze kurtulacağımızı ümit ettik.
En kısa zamanda servis aküsünü de Mutlu'nun 200Ah'lik aküsü ile değiştirmeyi düşünüyoruz. Ama önce bu yeni aküyü bir test edelim. Umarız memnun kalırız.

GÜNEŞ PANELİ

Uzun zamandır bir güneş paneli fikrimiz vardı. Bu konuda çok çeşitli çözümler var. Bir kere güneş paneline neden ihtiyaç var bakalım;

1- Alargadaysanız tekne akülerinin kapasiteleri belli. Bir süre sonra tükeniyor,
2- Kullanım suyunuz bitebilir, elinizi denizde yıkar, duş yerine denize girersiniz ama enerji yoksa bir soğuk su içemezsiniz, yiyecekler çabuk bozulur, motor aküsü biterse motoru da çalıştıramazsınız,
3- Seyir arçları düzgün çalışmaz, demir ışığınız yanmaz, sizi karanlıkta göremeyebilirler,
4- Acil durumlarda haberleşme olanağınız olmaz, çok vahim sonuçlar doğabilir,

Çözümler çeşitli; Ara sıra motor basarsınız, hem yakıt tüketir hem çevreye zarar ve rahatsızlık verirsiniz. Küçük bir jeneratör alırsınız, yine çevreye zararınız dokunur, pahalı enerji elde edersiniz. Rüzgar jeneratörü büyük ve montaj isteyen bir çözümdür küçük teknelerde sıkıntı yaratır, sesi ve vibrasyon etkisi de cabası. Tekneye akü yığarsınız ama bunun da sıkıntıları vardır.
Güneş bedava, sessiz bir çözüm. Tabiki onun da eksileri var. Birincisi günümüz teknolojisinde paneller verimsiz, yüksek güçler sağlaması için çok büyük panellere ihtiyacınız var. İkinci olarak gece olunca üretim durur, bulutlu havada ve eğimli güneş ışığında verim düşer. Ama bizce yine de en güzel çözüm. Fakat, BORAL'a sabit bir düzenek yaptırıp panel takmayı istemiyorduk. Zira en uygun yer olan kıç tarafa bir düzenek ile panel takmak güçlü (yaklaşık 200W'lık panel takabilirdik) ama hem teknenin boyutlarına göre kaba bir görünüm verecek hem de yılın %95'ini Pendik-Adalar günübirlik seyri ile geçiren bizler için gereksiz olacaktı. Araştırmalarımız sırasında bir ürüne rastladık.

http://www.ezg.com.tr/magaza/main/urunler/p/5-40-w-tasinabilir-gunes-paneli-seti

Web adresinden göreceğiniz bu ürün bir bond çantadan biraz daha büyükçe. Portatif, gerektiği zaman açılıp kolayca enerji üretmeye başlıyor, işi bitince de kapatıp özel taşıma çantasına koyup kaldırıyorsunuz (biz Boral'ın kamaradaki büyük masasının altınada saklıyoruz). Ürün pratikliğine rağmen 40W gücünde. Bir büyük versiyonu 80W ama onu kamarada koyacak yerimiz yok. Bu modelinden bir tane deneme amaçlı aldık. Biz web'den sipariş yerine firmaya gittik. Firma sahibi İsmail Bey sağolsun çok yardımcı oldu. Ürünü hem anlattı hem de çalışmasını gösterdi. Ürün son derece pratik ve faydalı.

Açık halde güneş paneli.

Panelin önemli bir özelliği de sarj regülatörünün üzerinde olması. Bir kablosu ve ucunda +/- krokodilleri var. Ancak biz öyle kullanmadık. Basit bir kaç modifikasyon yaptık;

1- Orjinal kabloyu 2x1,5'luk elektrik kablosu ile değiştirdik. Amaç hem kabloyu uzatmak hem de kesiti büyütüp aküye kadar olan kayıpları azaltmaktı,
2- Bu kablonun ucuna bir fiş taktık, servis aküsüne de nispeten kısa bir kablo ve ucuna priz taktık. +/- yönleri hem fiş'te hem de priz'de işaretledik ki ters bağlamayalım diye.
3- Priz'in aküye bağlı kablonun ucunda olması önemli. Servis aküsü, kamarada iskele tarafındaki koltuğun altında. Kablo ve priz koltuğun altından çıkıp duvardaki dolapların yanında duruyor. Açıkta iletkeni olmadığından bir şeye değip kısa devre yapması olanaksız. Bunu hiç sökmüyoruz. Paneli kurup ucunda fiş olan kablosunu lumbozdan içeri sarkıtıp prize takıyoruz o kadar.
4- Panelin arkasında monteli kendi şarj regülatöründen akünün durumu 4 LED ile görünüyor. %100-75-50 ve 25 anlamına gelen LED'ler bunu bize gösteriyor. Elektrik üretmeye başladığında da bir kırmızı LED yanıyor.



BORAL'ın güvertesinde portatif güneş paneli

Resimlerde gördüğünüz ayakları biz monte ettik. Panelin doğrudan güverteye oturup alüminyum gövdesinin güverteyi çizmesini engelliyor. Ayaklara lastik yapıştırdık böylece küçük yalpalarda kaymıyor. Ayrıca panelin arkasında 2 adet açılır ayak var. Güneş açılı geliyorsa paneli yaklaşık 45 derece güneşe çevirebiliyorsunuz.
Gelelim çalışmasına;

1- Yukarda belirttiğimiz gibi, tüm enerji ihtiyacımızı karşılamaktan tabiki uzak. Alargada (hava sakin fazla yalpa yoksa) paneli kurup yatıyoruz. Sabah gün ışıması ile panel enerji üretmeye başlıyor. Yaz olduğu için bu çok erken saatte biz uyurken oluyor.
2- Bu üretilen enerji normalde akünün "dişinin kovuğuna bile" gitmiyor ama fark ettik ki aküden akım çekerken az da olsa bir besleme yaptığımızda akünün dayanma süresi artıyor. Yani bu akım aküyü tam sarj etmese de "canlı" tutuyor.
3- Sedef adasının arkasında tonozda iken bu denemeyi yaptık. Panelsiz 135Ah'lik full dolu servis aküsü sabahı tükendi. Motor basmak zorunda kaldık. Ama paneli kurduğumuzda ertesi gün akşam üstüne kadar akü buzdolabı ve müzik sistemini çalıştırdı. Bu da 1 tam gün yetmesi demekti.
4- Bizim servis aküsünün artık son demlerini yaşadığı göz önüne alınırsa, yeni bir akünün performansının daha iyi olacağı açık, bu küçük besleme akımı aküyü gerçekten canlı tutuyor.

Seyire başlamadan kapatıp kamaraya koyuyoruz. Zira hem sabitlenmediğinden ani bir yalpada kayabilir hem de küçük teknenin güvertesinde çapariz yaratabilir. Zaten motor seyrinde akü motordan şarj oluyor. Bu panel bize bir güvence daha getirdi; besleme olmadan tüm akülerin bir miktar enerji kaybettikleri malum. Ama bizim motor aküsü de eski. Dolayısıyla olmadık bir yerde kayıplar yüzünde motoru çalıştırmayabilir. O durumda panel ile motor aküsünü beslemek mümkün, bu akünün de tam dolması için çok uzun zamana ihtiyaç var ama 8-10 saatte de olsa motoru çalıştırmaya yetecek enerjiyi biriktirecektir.

Ürünün özelliklerinde verilen nominal şarj akımı 2,3Ah cıvarında. Bu da 60Ah'lik bir aküyü hiç akım çekmez iseniz kabaca doldurmak için 26 saate ihtiyaç duyulması demektir. Hep bu akımı alamayacağınıza ve ortalama verimin %65 olduğu hesabına göre bu süre 40 saat eder ki bu da yazın sabah-5 akşam-21 desek günde 16 saatten neredeyse 3 gün demektir. o yüzden bu kadar güç ile akü doldurmayı hayal etmeyip aküyü canlı tutup verimini ve dolayısı ile kullanım süresini arttırmayı düşünmek daha faydalı olur.

DİREĞİN TEPESİNDE ...(2)

Direk tepesine çıkmaktaki ikinci neden telsiz antenini kontrol etmekti. Teknenin telsizi geçen yıldan beri düzgün çalışmıyor yada en azından bize öyle geliyor. Çoğu çağrılarımız çağrı yaptığımız istasyonlar tarafından alınmıyor (en azından cevap alamayınca biz öyle sanıyoruz) veya cevabı almada zorluk yaşıyoruz. Özellikle açık deniz seyrinde bu durum çok sıkıntı yaratıyor ve tedirgin oluyoruz.
Bir kere hepimizin bildiği bazı kuralları hatırlatmak istiyoruz. Bazı amatör denizci arkadaşlarımız bunları bilmiyor olabilir:

1- Telsiz küçük teknelerde zorunluluk olmasa da bizce bir teknede mutlaka olmalı, Cep telefonlarına fazla güvenmemek lazım, bu arada açık deniz seyrinde cep telefonlarınızı bir su geçirmez kılıf içinde, tam şarjlı olarak bulundurmanız ve gece seyri ile fırtınalı havalarda mutlaka boynunuza asmanız tavsiye olunur,
2- Seyir sırasında mutlaka açık tutulmalı ve varsa "ikili izleme-dual watch" devreye alınıp 16 kanal mutlaka dinlenmeli, hele açık deniz seyrinde marina frekansında kalmanın hiç anlamı yoktur, zira tüm çağrılar 16. kanaldan yapılır,
3- Teknede telsiziniz varsa mutlaka Kısa Mesafe Telsiz ehliyeti (KMT) alın. Türk bayraklı tekne kullanan amatör denizciler için zorunluluktur,
4- Telsizinizi her seyir öncesi mutlaka kontrol edin, biz prensip olarak seyre çıkmadan mutlaka marinaya rotamız hakkında bilgi veririz. Aslında marinaların bir "log" defteri olmalı ve seyre çıkan teknelerin istikametleri kayıt altına alınmalı. Zira bir acil durumda sizi ve teknenizi nerede arayacağını kimse bilemez. Bu çok basit bir çağrı, hem de telsizi denemiş oluyoruz ve marina ofise gittiğimiz yeri bildiriyoruz. Aynı prensibi açık deniz seyrinde bağlandığımız balıkçı barınaklarında eğer bizi karşılayan-uğurlayan bir yetkili bulursak ona da bir sonraki rotamızı söyleyerek uyguluyoruz.
5- Kısa Mesafe Telsiz El Kitabı isimli bir kitap var, biz ondan çok şey öğrendik ve mutlaka teknede tutuyoruz.

Şimdi gelelim bizim telsize. Telsizi takılı olduğu yerden söktük, bağlantıları tamdı. Telsizde elektronik bir sıkıntı da görünmüyordu. Tek olasılık anteni ve kabloyu kontrol etmekti. Önce ICOM marka telsize servis verebilecek firmaları aradık. Aldığımız servis fiyatları çok uçuktu. Hatta direğe çıkılması gerekebileceğini söylediğimizde bunu yapamayacaklarını bile söylediler. Bu nasıl bir servis anlayışı bilemedik. Ya anten kırıldıysa, yeni anten için dünyanın parası isteniyor ama yerine takmaya gelince kimse yok.
Yine iş başa düştü, yukarı çıkmışken anteni de kontrol edelim dedik. Lamba ile işim bitince hemen yanındaki antene bir bakayım dedim. Anten sağlam, kablosu gayet güzel bağlı görünüyor ama ilk tespitim kablonun çok ince olması. Hiç hoşuma gitmedi. Ayrıca antenin kablo giren alt tarafı tamamen kapalı. İçinde bir kopma yada kötü kontak varsa görmek mümkün değil. Anten kablosu da direğin içinden aşağıya iniyor ve tamamen ankastre olarak telsizin konnektörüne bağlanıyor. Bu durumda direk tepesinde yapacak birşey yok. Ya anteni söküp her ihtimal yeni anten alıp değiştireceğiz ki o ince kablo ile bu işi yapsak bile faydası olacağına inanmıyoruz, yada komple kablo dahil bir yenileme yapacağız. Bu işi kısa zamanda halletmek mümkün değil. Seyirde sık-sık telsizi kontrol edip, mümkünse özellikle açık denizde uzaktan geçen tekne veya gemiler ile telsiz bağlantısı kurmaya çalışıp alış-veriş'te bir sıkıntı olup olmadığını gözleyeceğiz.

DİREĞİN TEPESİNDE...

Uzun zamandır yapmak istediğimiz bir iş vardı; Demir lambasının ampulünü LED ampul ile değiştirmek...Özellikle akşam alargada kalındığında aküleri tutumlu kullanmak açısından tüm ampullerimizi geçtiğimiz yıl LED ampuller ile değiştirmiştik. Sadece demir lambası kalmıştı. Geçen yılki değişim için direğe bastığımız arkadaş "ampul uymadı" diyerek işi bitirememişti.
Bu sene güç tüketimimiz arttı. Özellikle tekneye bir buz makinesi alınca ve onu sahil elektriği olmayan yerlerde invertör ile çalıştırınca güç harcayan elektrikli aletlerin sayısı birden arttı. Alargada sabaha kadar sürekli çalışan iki cihaz var; Buzdolabı ve demir ışığı. Eğer tonozda değilsek bunlara bir de sürüklenme alarmını devreye aldığımız GPS de katılıyor. Bu durumda bizim emektar 135Ah'lik servis aküsü sabahı zor ediyor. Buzdolabı'na yapacak bir şey yok. En kısık hale getirip çalışmasına devam diyoruz. Demir ışığı da sabaha kadar yanmak zorunda ve bu durumda akü ancak dayanıyor. Ayrıca, demir ışığında klasik flamanlı ampul var. Bugün-yarın patlayacak. Üstelik te en gerekli zamanda patlayacak ve alargada ışıksız kalacağız. Bilindiği gibi LED ampullerde bu tehlike daha az. Bozulursa bir sıra LED gidiyor, diğerleri yanmaya devam ediyor. Bunu en güzel LED ampuller kullanan trafik lambalarında fark edebilirsiniz.
Yolculuğa çıkacağımızdan Cemal kaptan'dan rica ettik o da geldi. Bora, ben ve Cemal kaptan bu işi yapacağız. İş başa düştü ve ben kurban seçildim (!). Boral küçük bir tekne ama direği herhalde en az 10m vardır. İlk başta bu işi pek gözüm yemedi ama yapacak bir şey yok. Oraya ben çıkmalıyım ve bu işi halletmeliyim. Salıcağa oturduk. Bu ekipmanın bir adı vardır mutlaka ama ben hatırlamıyorum, o yüzden alete "salıncak" diyorum. Emniyet önemli. Geçen sene direğe bastığımız arkadaşa bir halat daha çektirmiştik. Ama bu halat, furling'in üst ucunun hemen altındaki bir makaradan geliyor, dolayısıyla direğin tepesine kadar çıkmıyor. Bumbayı tutan balançina bu iş için en uygun halat. Bunun ucunu bumba'dan çözüp salıncağa bağladık. Diğer halatı da cenova arabasının makarasından geçirip cenova vincine sararak emniyet halatı yaptık. Emniyet halatını koltuk altımdan geçirip bağladım. Ana yelkenin vinci beni yukarıya doğru kaldırmaya başladı. Cumartesi hava da çok rüzgarlıydı. Önce "sallanır-savrulurmuyum?" diye korktum, direğe sıkı-sıkı yapıştım. Ama korktuğum olmadı, tepeye çıkınca rüzgar biraz rahatsız ettiyse de bacaklarımı direğe doladım ve ellerim boş kaldı.Salıncağın yanında alet koymak için bir cep var, gerekli el aletlerini oraya koymuştum. Alması biraz dikkat istiyor ama tepede her hareketinizi yavaş yapmalısınız, aceleye/telaşa gerek yok. Sakin olunca çalışmak da zor olmuyor. Rüzgarın bir faydası da serinlik veriyor olmasıydı. Yoksa epey terleyecektim.

Direğin tepesinde.

Direğin tepesinden BORAL'ın görünüşü

Ampulü değişmek için lambanın kapağını açtım. Yine de lambanın altında kaldığım için içini göremiyordum. El yordamı ve sakin hareketlerle mevcutu söktüm, LED'i takmaya çalıştım. Kolayca takıldı. Ama yanmadı. Daha önce de başıma geldiği için şaşırmadım. LED ampuller diyot gibi çalıştığından + ve - yönü var. Çıkartıp ters çevirip takmak lazım. Ama bu yönde oturmuyor...Epey uğraştım olmadı. Aklıma kabloları değiştirmek daha kolay çözüm diye geldi, birini soketten çıkarttım ama diğeri çıkmıyor. Biraz uğraştım elimde kaldı. Lamba Hella marka imiş. Bu kadar anti-ergonomik bir design görmedim. Pimi bir türlü yerine takamıyorum. Mecburan lambayı söktüm ve kendime doğru çevirip içini görerek yapmaya çalıştım, gene olmadı. 15 dk falan çabaladım bu sefer pim kırıldı. Mecburen kabloları kesip lambayı söktük. Bu arada küçük tornavidayı da denize düşürdük. Aşağı seslenip indirmelerini rica ettim. İnmesi daha kolay oldu. Lambayı alıp marinadaki dükkanların yolunu tuttuk. Hella'yı Marintek satıyormuş, marinadaki dükkanlarda bulamadım. Yerine no-name denebilecek muadil bir tane alacağım. Neyseki direğe monte edilen delikleri Hella ile aynı ve ampul yuvası bizim LED ile uyumlu. 55 TL imiş, Kalitesi pek tatmin etmedi ama çare yok. Marintek'e kadar gidemem, sipariş de ne zaman gelir bilinmez.
Tekneye dönüp aşağıda vidalarını takıp ön hazırlığı bitirdim.Tekrar direğe çıktık. Kolayca monte ettim. Test ettik yanıyor. Ehhh, artık huzurla inebilirim.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

AKÜ BAKIMI

Teknede 2 adet akü var, birisi 55Ah’lik motor aküsü, biri de 135Ah’lik servis aküsü. Aslında tüm yükü servis aküsü taşıyor diyebiliriz ama biz her iki aküyü de epey ihmal etmişiz, hiç bakmamışız. Inverter montajı için servis aküsünün bulunduğu iskele oturma grubunun altını açınca bir şey dikkatimizi çekti; servis aküsünün üstünde sızıntı lekeleri vardı ayrıca üstündeki pencereden siyah renk görünüyordu. Oysa sağlıklı olmasının rengi yeşil idi. 8 hücrenin kapaklarını açıp baktığımızda, neredeyse hiç su kalmadığını gördük. Plakalar açıkta idi. Motor aküsünü de kontrol edince onun da benzer durumdaydı. Hacmen neredeyse 3 lt servis aküsü için, 1 lt de motor aküsü için saf suya ihtiyaç vardı. Malzemeyi temin edip işe koyulduk. Sularını tamamlayıp elektrolit seviyesini kontrol ettik. Dış yüzeydeki  lekeleri temizleyip kapattık. Bir hafta sonra geldiğimizde pencereden yeşil renk görünüyordu. Aküleri başarıyla ve tam zamanında kurtarmıştık.

17 Mart 2012 Cumartesi

MOTOR BRAKETİ

Bilirsiniz denizin şakaya gelir yanı yoktur...Geçtiğimiz yaz bir-iki defa seyir sırasında pervanemize halat, naylon torba, çuval benzeri cisimler dolandı ve marinanın açığında kaldık. Rüzgar da olmayınca, ancak destek çağırarak geri dönebildik. Artık daha uzun menzilli yolculuklar yaptığımızdan içimizde hep böyle birşey uzun yolda başımıza gelirse en yakın karaya nasıl ulaşırız düşüncesi vardı. Rüzgarlı havalarda bunu yelken açarak bir parça sağlayabilirdik ama ya bizim kaldığımız gibi çok az hatta rüzgarın olmadığı havalarda başımıza gelirse? Yada seyir sırasında dümende bir problem yaşarsak ve tekneyi yönlendiremezsek? Epeydir bu konu üzerinde düşünüyorduk. İki büyük avantajımız vardı; birincisi BORAL 30 feet, yani nispeten küçük ve hafif bir tekne. İkincisi ise yapısı nedeniyle kıç tarafında bir braket takacak "çene" mevcut. Bu da, botumuzun 3,5 HP'lik motorunu bir yedek motor olarak kullanma düşüncesini getirdi. Bir dıştan takma motor braketi ile acil durumlarda bot motorunu yedek motor yapabilir ve tekneyi güvenli sulara götürebilirdik. Aslında, sancak yada iskele tarafında motor braketi monte edilebilecek boşluklar da vardı ama biz sabit bir braket istemiyorduk. Zira bu her zaman kullanılmayacak bir düzenekti, sadece acil durumlarda işe yarayacaktı, ayrıca sabit bir düzenek kıçtan-kara olurken çapariz verebilirdi. Bu düşünce ile portatif bir motor braketi yapmaya karar verdik. Biraz düşündükten sonra gerekli malzeme ortaya çıktı;

                         1- Braketi tekneye monte etmek için bir mengene,
                         2- Motoru üzerine takmak için uygun ölçülerde "ayna" görevi görecek ahşap malzeme,
                         3- Montaj için gerekli vida, somun, pul vb. malzeme,
                         4- Motorun sarsıntısını tekneye iletmeyecek ve vibrasyonu önleyecek sert kauçuk kaplama,

Önce düzeneğin sunta kullanarak prototipini yaptık ve tekneye monte ederek üzerine motoru takmayı denedik. Nerelerde sıkıntı var, ne gibi iyileştirmeler yapmamız gerektiğine baktık. Sonra sağlam, suya dayanıklı ve kalın tahtalar kestirerek mengeneyi üzerine monte ettik. Mengene olarak yeterince sağlam olduğuna inandığımız "Kanca" marka 10 cm ağız boyutu olan mengene kullandık. Gerçi biraz ağır ama sağlamlık açısından güven veriyor. Aşağıdaki resimlerde düzeneği görebilirsiniz.





Öncelikle motorun takılacağı yaklaşık 30 cm x 25 cm x 4,5 cm'lik tahta ve mengenenin monte edileceği yaklaşık 15 cm x 15 cm x 4,5 cm'lik 2 adet tahta parçaları hazırlandı. Bunların 2 adet olmasının nedeni, motor büyük parçaya monte edilirken motorun montaj vidalarının mengene veya tekneye temas ederek bağlama zorluğu yaratmasının önlenmesiydi. Kısacası 2 parça tahta, bir mesafe vererek motoru tekneden uzaklaştırdı. Bizim motorumuz kısa şaft olduğundan braketin suya olan mesafesi de önemli idi. Çok yukarda durursa pervanenin suya batmama olasılığı vardı. Çok aşağıya inerse de bu sefer braketin suya teması dolayısıyla bir sürtünme kuvveti yaratması sözkonusu idi. Üç ahşap parça uygun hizada eş eksenli 3 adet delik ile mengenenin montaj deliklerine göre delindi. Mengene ile birleştirilip vidalar takılmadan, nalburlardan temin edilebilecek sert kauçuk malzeme ile kaplandılar. Kaplama öncesi ahşaplar zamanla çürümesin diye 2 kat verniklendi ve kauçukların kenarları silikon sürülerek içine su geçmesi engellendi. 20'şer cm'lik 8'lik 3 adet çelik saplama vidası, yeterli pul ve somun ile mengene ve tahtalar birbirine bağlandı. Somunlara "kontra somunu" takılması ihmal edilmedi. Mengenenin tekneyi "ısıran" çenelerine de şerit halinde kauçuk yapıştırdık ki hem ısırdığı yere zarar vermesin hem de motordan yansıyacak vibrasyonu azaltsın.




Motorun takıldığı aynanın 2 tarafına birer mapa yerleştirdik. Bu mapalardan emniyet amaçlı 2 ince hata ile tekne gövdesine bağlantılar yaptık. Bu bağlantılar, mengenenin motor çalışırken gevşeyip yerinden çıkması veya düzeneğin kırılması/kopması durumunda motorun denize düşmesini önleyecek. Ayrıca, motora yol verildiğinde itme gücünün etkisi ile braketin aşağı doğru esnemesini de engelleme görevleri de var.
Motor brakete takıldıktan sonra, eğer tekneye dümen ile yön verilecekse sağa-sola dönüşünün engellenmesi gerekiyor. Bu da motorların arkasında, kuyruk üstünde bulunan kelebek vidanın sıkılması ile yapılıyor. Yok eğer dümen arızası var ve motor ile tekneye yön verilecekse, o zaman motor, kolundan sağa-sola döndürülerek yeterli manevra imkanı sağlanıyor.




Gereken montajlar bitince motoru çalıştırıp pontondan geçenlerin meraklı bakışları altında bir deneme yaptık. Gayet başarılı idi. 3,5 HP'lik motor (ki BORAL'ın 18 HP'lik diesel motorunun ürettiği gücün %20'si demek) tekneyi zor durumlardan kurtaracak kadar yeterli performans üretti. Tabi ki birkaç önemli nokta unutulmamalı;

1- Bu bir acil durum düzeneği, sürekli kullanım için değil,
2- Performansı sınırlı, bizi sadece zor durumdan kurtarabilir,
3- Asla bir "sürekli motor" olarak kullanılmaz,
4- Profesyonel bir ekipman değil, sadece ihtiyaçtan doğmuş bir fikir,
5- Motor benzin ile çalışıyor, yeterli benzin stoğunuz mutlaka olmalı, biz 10lt tutuyoruz,
6- Motor çalışırken emniyet ipi mutlaka gergin şekilde tekneye bağlanmalı, aynen bot kullanırken nasıl bileğimize takıyorsak öyle yapmalı ki, motor yerinden kurtulursa durdurabilsin. Aksi durumda çalışan başıboş bir "testere"niz olabilir, hem kendinize hem de tekneye zarar verebilirsiniz.

Sonuçta bu acil durum düzeneğinin işe yarayacağına kanaat getirerek "hiç kullanmak gerekmesin" temennisiyle ambara kaldırdık. Pontonda yaptığımız küçük bir keşif turunda, eski tip Bavaria'ların çoğunda benzer düzenek takılabilecek uygun yerin olduğunu gördük. Ancak, tekrar hatırlatmakta fayda var; BORAL küçük bir tekne ve 18 kg ağırlığındaki 3,5 HP Tohatsu kısa şaft motor yeterli performansı sağlıyor. Benzer düzeneği 42 feet'lik bir Bavaria'ya da yapabilirsiniz ama daha güçlü motor gerekir bu da daha fazla ağırlık ve brakete binecek daha fazla yük demektir. Motora, tekneye veya kendinize zarar verebilirsiniz.