27 Ekim 2013 Pazar

BORAL EGE'DE-4

Cuma sabahı saat 6'da kalktık. Bozcaada mendireğine çıkıp Çanakkale'ye doğru baktık. Çok sert bir hava vardı. Biraz bekleyelim dedik ama havada değişiklik yoktu. Saat 8 gibi yola çıkmaya karar verdik. Mendirekten çıkar çıkmaz dalgalı ama nispeten yol alınabilir bir denizde gitmeye başladık. Yaklaşık 5 mil sonra hava sertledi. Bu sefer geçen yılki dönüşümüzden çıkarttığımız sonuçla boğaza girip Kuzey kıyısından tırmanacak ve yaklaşık Kilitbahir önlerinde Güney kıyıya geçecektik.
Ancak boğaza değil girmek yaklaşmak bile mümkün değildi. Saat 10 olmuştu ve biz daha boğaz girişine gelememiştik. hızımız yaklaşık 1,5-2 kt idi. Rüzgar açısı ters olduğundan yelken de işe yaramıyordu. Cenovayı açsak orsaya girebilmek için teknenin açığa dönmesi gerekiyordu. O zaman hız 4 kt'a çıkıyordu ama neredeyse kıyıya dik gittiğimizden bizi çok açığa atacaktı. Geri dönmek için harcayacağımız zaman bize çok yol kazandırmayacaktı. Bu şekilde çaresiz yol almaya çalışıyorduk. 
O sırada tuvalet ihtiyacı için içeri girdim, deniz dalgalı olduğundan tüm lumboz ve hatch'ler kapalıydı. sadece tuvaletin lumbozu açık ama kapısı kapalıydı. Bu camı motor soğusun diye de açık bırakıyorduk. Zaten tuvalet zemini ıslak yüzey olduğundan serpinti girse bile sıkıntı yoktu, pompa ile dışarı atıyorduk. Kamaraya girer girmez kötü bir koku hissettim. Önce sallantıdan tuvalet mi tıkandı/taştı diye düşündüm. Ama tuvalette sıkıntı yoktu, hafiften genzim de yanmaya başlamıştı. Belli ki bir şeyler oluyordu ama ne olduğunu anlayamadım. Birazdan Bora Kaptan da girdi ve girmesi ile çıkması bir oldu. İçeride durulacak gibi değildi. Hemen ben bir kere daha girdim ve genzim anında yanmaya başladı. Bu asit buharı idi. Korktuğumuz başımıza gelmiş ve seyahate çıkmadan önce kontrol etmemize rağmen servis yada motor aküsü problem çıkartmıştı. Motor aküsünü daha geçen yıl değiştiğimiz için direkt servise yöneldim. İskele kanepesinin üzerindeki tüm eşyaları kaldırıp oturağı açtım. Yüzüme bir asit buharı ve korkunç sıcak bir hava vurdu. Akü ateş gibiydi, el değmiyordu. Bu arada hem asit buharı hem de dalgaların sürekli sallayıp mide bulandırmasından ve sıcaktan içerde durulamıyordu.
Bir şeyler yapmalıydık zira böyle giderse akü patlayabilir ve yangın çıkartabilirdi. İlk aklıma gelen akünün bağlantılarını kapatmak oldu ve tam boğaz girişinde devre kesicileri kapattım. Bütün elektronikler ve buzdolabı vs. kapandı. Yedekli sistemler ile yola çıkmanın faydası bir kere daha ortaya çıktı. El GPS'i pilli idi, çalışmaya devam ediyordu. Ayrıca el telsizi de bağlantımızı kesmememize yardım etti. Otopilot, rüzgar ve derinlik göstergeleri, ana telsiz vs. hepsi kapandı. Bir halat ile kanepe oturağını açık duracak şekilde bağladım ki sıcaklık dağılsın diye. Kamaranın sadece girişi açık olduğundan çok etki edemiyordu çünkü hava sirküle edemiyordu ama olsun kar kardır dedim. Bu arada bütün bunları soluk almadan 1'er dk da yapıp dışarı çıkıp nefes alıp tekrar içeri giriyordum. Öğlen 14 gibi boğazın girişine geldik. Sık sık içeri girip aküyü kontrol ediyorduk. Ama hala çok sıcaktı ve daha da ısınıyor gibiydi. Birden aklıma geldi, devre kesiciler aküden çekilen akımı kesiyordu ama motor sürekli çalıştığından akü şarj olmaya devam ediyordu. Motordan gelen devreyi kesecek bir donanım yoktu. Tek çare kutup başlarını sökmekti. Bunu da motor çalışırken yapmak istemedim, açıkçası bir şey olur diye korktum.
Artık boğazdaydık. Yaklaşık 1 kt ile ilerleyebiliyorduk. Çanakkale kontrol kulesinin önlerindeydik. Baktık, kulenin bulunduğu yerde agent teknelerinin girip çıktığı küçük bir mendirek var. Önce kuleye anons geçip oraya sığınmayı düşündük. En azından aküyü serinletip ne yapacağımızı düşünürdük. Ama mendireğin girişinde sular çok hoşumuza gitmedi, hem çok daha dalgalı hem de sığ olabilirdi. Ayrıca mendireğin içindeki derinlik de agent teknelerine uygun ama bizim için sığ olabilirdi. Kuleyi biraz geçtik ama bir şeyler yapmalıydık, akü her an patlayabilirdi. Karar verdik, motoru bir süreliğine durduracaktık ve kutup başlarını açacaktık.
Hemen gerekli el aletlerini hazırladık. Ben içeri girip işe başlamaya hazırım dedim, Bora Kaptan motoru durdurdu. Hemen + kutbu açıp devreyi kestim. Çıkarttığım kutup başını da tehlike yaratmasın diye iyice izole ettim ve sabitledim. Yaklaşık 1 dk sürdü, dışarı çıktığımda akıntı bizi 4 mil geri atmıştı, inanamadık. 1 saate geldiğimiz mesafe yaklaşık 1 dk da geri verilmişti. Çare yoktu, motor aküsünün şalterini açıp marşa bastık, motor çalıştı ve yaklaşık 1 kt hız ile tekrar ilerlemeye çalıştık. Servis aküsünü tamamen devre dışı bıraktığımızdan hiç bir elektroniğimiz ve buzdolabı, hidrofor vs. çalışmıyordu. Neyse ki pilli GPS ve el telsizi aktifti.
Bu gidişle bizim boğazı geçmemiz mümkün değildi. Çanakkale limanına girmeye saat 18 gibi karar verdik. Telefon ile aradık, yer var dediler. Hava kararırken güç bela limana sığındık. Limanın içi neredeyse dışarısı gibiydi, inanılmaz soluğan alıyordu. Yüzen pontonlardan birinde genişçe bir yer vardı. Biz iskeleden aborda olmak için giriş yaptık, hava çok sert olduğu için hızlı girmek gerekiyordu, öyle de yaptık, tam uygun anda tornistana abandık, pontona çarpmaya 10 cm kala tekne durabildi ama görevliler baştan uzattığımız halatı hızlıca yakalayıp bağlayamadıkları için bir anda tekne döndü. Neyse ki etrafta yakın tekne yoktu, bu dönüşle iskele yerine sancaktan aborda olduk. Sözde liman içindeydik ama tekne yine de beşik gibi sallanıyordu. Rüzgar karadan geldiğinden tekneyi pontondan açıyordu yani pontona çarpma tehlikesi yoktu ama bir üçüncü halat ile kendimizi güvenceye aldık. Bunun ne kadar faydalı olduğunu ertesi sabah anlayacaktık. Ayrıca, iskeleden bir usturmaça söküp 4. usturmaça olarak sancak tarafa bağladık.
Biraz dinlenip duş yaptık. Teknenin içi dağılmıştı ama toplayacak ne halimiz nede yerimiz vardı. Akü soğumuştu. Teknede elektrik yoktu. Fener yardımı ile akünün kapaklarını açıp baktım. İçinde damla su kalmamıştı. Emektar akü yeni su koymama rağmen artık iflas etmişti. Saf su yoktu. 2 şişe 1,5 lt lik pet suyu boşalttım. Anca doldu. Biraz bekleyip kutup başlarımı taktım. Devre kesiciyi açtım. Emektar bize o akşam yetecek kadar elektrik üretmeye başarılı oldu.
Bozcaada'ya kadar yarım depo mazotla gelmiştik. Dönüşte, Bozcaada-Çanakkale arasında daha fazla yakmıştık. Yemek sonrası gidip boş mazot bidonunu bir benzinciden dolduralım dedik. Benzinci yat limanına epey uzakmış (yat limanında sanırım bir benzinci var ama o saatte kapalıydı). 25 lt'lik bidonu yüklendik, tekneye geri döndük ve yattık. Saatleri sabah 5'e kurduk. Ama macera daha bitmemişti.