12 Kasım 2012 Pazartesi

BOZCAADA'YA DOĞRU-2

Gidişimizi ilk yazıda anlatmıştık. Gelelim Bozcaada dönüşüne. Perşembe sabahı saat 5'de  dönüşe geçmek zorunda kaldık. Başta 2 hafta olarak planladığımız ve en azından Dikili körfezine kadar gideriz dediğimiz yolculuk elde olmayan nedenler ile 1 hafta ile sınırlanınca bize de Perşembe'den geri dönmek düştü. Sabah güneşin doğuşu yine nefisti. Bu arada, yolda kahve-çay içeriz diye 12V ile çalışan küçük bir su ısıtıcısı almıştık. Zira ocak yakıp su kaynatmak zahmetli, nasıl olsa motor çalışıyor elektrik bol. Ama aklımıza tekneye taktığımız 1500W'lık invertör sayesinde 220V hem de gürül-gürül elektriğimiz olduğu geldi. Hemen normal 220V ile çalışan ısıtıcıyı çıkarttık. Bu da seyahat tipi olduğundan küçük ve 600W cıvarı bir şey harcıyor. 5 dk da su hazırdı, kahveleri yudumlayarak Çanakkale boğazı'na giriş yaptık. Heyhattt, geçen seneki performansımızdan eser yoktu. Sert rüzgar, dalga ve akıntı nedeniyle hızımız 2,5 nt'a kadar düştü. Biz hep tecrübeli denizcilerden duyduğumuz ve kitaplarda da yazdığı gibi Anadolu kıyısına yakın giderek yukarı çıkmaya çalışıyorduk. Oysa arkamızdan gelen 2 yelkenli, boğaz girişinde hemen kuzeye çıkıp, Kilitbahir'e kadar Trakya kıyısına yakın seyrettiler. Bizi geriden gelip epey geçtiler. Biz ise neredeyse sabah 7:00-7:30 gibi girdiğimiz boğazdan ancak akşam üzeri çıkabildik. Marmara'ya girerken hava çok sertledi. Yine rüzgar gideceğimiz yönden geliyordu. Yelkenlerin pek faydası olmayacaktı ama yine de zaman zaman açarak tırmanmaya devam ederken Bolayır açıklarında bir sağınak başladı. Hemen cenovayı kapatmaya başladık, hiç olmayan oldu ve cenova sıkıştı. Yarısı bile kapanamamıştı. Önce tekrar açıp kapatmayı denedik ama bu sefer yarısında kaldı. Birimiz başa gidip elle yardımcı olmaya çalıştık, bu arada kafadan gelen dalgalar baş üstünde duranı iyice bir yıkıyordu. Neyseki hava sıcaktı. Fayda etmedi, furling'in içine baktığımızda halatın üst-üste bindiğini gördük. El yordamı ve biraz da tornavida desteği ile hallettik ve cenovayı kapattık. Buna neyin sebep olduğunu tam anlayamadık ama gelirken bir-iki defa cenovayı biraz yorgunluk biraz da tembellikten vinç ile sarmıştık. Sonradan öğrendik ki cenova vinç ile asla sarılmamalıymış. Belki de bundan oldu. Cenova kapandıktan sonra yakıt göstergesine baktım, neredeyse yarım depo idi. Halbuki biz yarım depo yakıtla neredeyse İstanbul'dan Bozcaada'ya gidiyorduk. Hava kararmaya başlamıştı. Yol üzerinde en yakın liman Şarköy'dü ama ona da ancak gece yarısından sonra varabilirdik. Amacımız ise hiç durmadan devam edip Cuma öğlen gibi Pendik'e bağlanmaktı. Ama yakıtın durumu hoşuma gitmedi. Gece karanlıkta transfer çok zor olabilirdi. O sırada hava biraz sakinledi ve dalga azaldı, teknenin sallanması da makul düzeye geldi. Fırsat budur deyip hemen yakıt ikmali yaptık. 10TL'ye kışın Karaköy'den aldığım el pompası, gayet zahmetsizca bidondaki yakıtın büyük kısmını depoya aktardı. Artık rahattık, bir daha ikmal gerekirse sabah aydınlıkta yapabilirdik. Ve hava karardı. Dalgalar dahada arttı. Hava raporlarında "fırtına beklenmiyor, dalga yüksekliği 1,50-2,00m diyordu. 30ft'lik BORAL için bu yeterince sert bir hava idi. Başı vura vura ilerliyorduk. Neyseki bu sefer mideler rahattı. Nöbetleşe dümen tutarak sabahı ettik. Marmara Adası'nı geçtikten sonra hava kaldı. Deniz dümdüz oldu. Öğleye doğru tam marmaranın ortasında teknenin pruvasında böyle bir manzara oluştu;


Gerçekten görülmeye değerdi. Yunus sürüsü yaklaşık 5 dk bize eşlik etti. Ne yazık ki ben kamerayı geç aldım ve bu kısa görüntüyü yakaladık. Ama tüm yorgunluğumuza değmişti. Hala Marmara denizi için bir ümit olduğunu ve onu daha iyi korumamız gerektiğini, biraz daha özen gösterirsek hayatın daha da canlanacağını düşündük. Yaklaşık 39 saat durmaksızın alına bir yoldan sonra saat 20:00 cıvarı bu yılki uzun rotamızı tamamlayıp Pendik'e bağlandık.

Bu yolculukta en çok işimize yarayanları sayarsak; Geçen sene bozuk boiler yüzünden Bozcaada'da soğuk su ile duş almak zorunda kalmıştık. Bu sene tamir ettirdiğimiz için duşlarımızı teknede ve sıcacık su ile alabildik. Bir tane gaz ocağı üzerinde ısıtarak tost yapabileceğimiz döküm tost makinesi aldık. Yol boyunca sabahları tost yaptık, çok güzel oldu. Invertör ve buz makinesi teknenin en gözde iki cihazı idi. Yol boyunca buzumuz hiç eksilmedi, içeceklerimiz buz gibiydi. Invertör sayesinde makine hep çalıştı. Son olarak da önceki yazılarda anlattığım tv'den oluşma chart-plotter el GPS'ini sürekli kontrol etmemizi sağladı ve hiç rota sapması yaşamadık. Yol boyunca hiç alargada durmadığımızdan güneş paneline iş düşmedi. Yeni motor aküsü de gayet performanslı idi. İşin sürprizi ise, dönüş yolunda bütün gece teknenin başı dalgalara vurduğu için olsa gerek hız göstergemiz çalışmaya başlamıştı. Buna epey hayret ettik ve güldük. Tabii İstanbul'a döner dönmez bir daha çalışmadı.

Şimdi biraz da 2 senedir Marmara'da yaptığımız seyirlerin yat turizmi açısından bize anlattıklarını düşünelim. Ne yazık ki Marmara denizine kıyısı olan yerleşim yerleri biz amatör denizciler için birer cennet değil. Tamam, hiç birimiz 5-yıldızlı marinalar aramıyoruz. Ama bir düşünün; İstanbul'dan çıktınız güneye ineceksiniz. Hatta çoluk-cocuk dolu bir tekne ile. İstanbul marinalarından sonra doğru-dürüst girip hem dinleneceğiniz, hem gezeceğiniz hem de ikmal yapabileceğiniz neresi aklınıza geliyor? Uğradığımız çoğu yerde pişman olduk, başka denizci dostların başına istenmeyen olaylar bile geldi. Bir kaç limana bakalım; Tekirdağ, Mürefte, Şarköy, Saraylar, Marmara Adası, Avşa, Gelibolu, Lapseki. Bunlar, güneye gidiş-dönüş rotaları üzerinde uğranabilecek başlıca yerleşimler. Mürefte, Şarköy, Marmara Adası'nı biz tecrübe ederek anlattık. Tekirdağ'da koca bir liman var ama hakkında bir şey öğrenemedik. Saraylar rota üzerinde en iyi mola verilecek yerlerden biri. Ama orası da balıkçı barınağı ve alt yapı yok. Avşa Adası'na büyük bir yat limanı yapıldı. Yaz başında belediyeyi telefon ile arayıp durumu sordum. Hiç bir şey yok. O zaman niye yapıldı? Gelibolu'da feribot trafiğinden limana girmek bir mesele. Lapseki, balıkçı barınağı, çok yakınından 2 kere geçtik, bomboş. Hatta Bozcaada bile yerel yöneticilerin tüm iyi niyetine rağmen hem küçük bir liman hem de düzgün bir tuvalet-duş'tan bile yoksun. Yine de boş yer bulursanız bir cennet gibi geliyor. Bence, güney rotası üzerinde Kuzey kıyılarda; Tekirdağ yolculuğun ilk ayağı olabilir. Sonra Mürefte veya Şarköy'den bir tanesi daha düzenli hale getirilebilir. Mürefte, limanın büyüklüğü ve tenhalığı açısından daha elverişli gibi. Marmara Adası rotasında ise Saraylar en kestirme olmasına rağmen ağırlıklı ticari gemiler yüzünden güneyinde bir yer uygun bir barınağa kavuşturulabilir. Avşa Adası'nın yat limanı tam kapasite ile çalıştırılabilse eminim ki pek çok tekne biraz sapa olmasına rağmen tercih edip en azından bir gece orada mola vermek isteyecektir. Bozcaada'nın ise acilen genişletilmeye ve düzgün tesislere kavuşturulmaya ihtiyacı var. Yüksek sezonda geç gelenin lokantalar önünde birbiri üzerine aborda olarak "yığılması" hiç de hoş olmuyor. O güzelim ada, yatçılar için ızdıraba dönüşüyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder