Özellikle kışın teknenin içinin rutubetten korunması çok önemli. Küf ve dolayısı ile koku hepimizi rahatsız eder. Tekneyi aldığımızda yaptığımız ilk iş pasif havalandırmayı 24 saat çalışan güneş enerjili havalandırma ile değiştirmek olmuştu. Aşağıdaki resimde güneş panelinin sağında görünüyor.
bunun çok faydasını gördük. İlaveten kamaralara birer tane nem alıcı yerleştirdik. İçine konan özel tuz diski (küçük boy) yaklaşık 1 ay dayanıyor. Her ay yenisini takıyoruz. Böylece tekne hafta içi kapalı kaldığında hiç rutubet olmuyor. Tuz, şeker, kahve hiç nemlenmiyor. Küf kokusundan eser yok. Tabi BORAL küçük bir tekne olduğundan bu düzenekler yetiyor.
22 Kasım 2012 Perşembe
INVERTÖR MONTAJI VE DİĞER EKİPMAN
Bu yazıyı yazmada geç kaldık. Invertörümüzü Haziran gibi
alıp montajını yapmıştık. Ama son zamanlarda bazı forumlarda amatör
denizcilerin tekne donanımlardan beklentileri hakkında pek çok görüş
yansıtılıyor. Kimi; amatör denizci teknesinde lüks aramaz diyor, kimi değişik
donanımları nasıl adapte edeceğinin peşinde. Bizce herkes kendine göre haklı.
Böyle düşününce de kimsenin kimseyi eleştirme hakkı yok, herkes dilediğini
yapar noktasına geliyoruz. Herkes teknesinde her şeyi isteyebilir, bu
imkanlarla sınırlıdır. İmkan derken sadece maliyetler değil, teknenin bir de
fiziksel sınırları var; büyüklük (dolayısı ile yer meselesi), kapasiteleri
(elektriksel, deposal vb.) tüm ihtiyaçları bunları göze alıp karşılamak lazım.
Biz şimdiye kadar en uzun 10 gün teknede marinadan uzak yaşadık. Rotalarımızda
gerekli malzemeleri tedarik edecek limanlara uğramak hep vardı. Ama, pek çok
dostumuz yazın güneye inip koylarda günlerce kalıyor, dünya turuna çıkan,
okyanus aşan nice (imrendiğimiz) denizciler var. Onların yaşamlarını düzgün
idame konularında çok tecrübeleri var ancak, teknelerindeki hiçbir donanıma
lüks gözü ile baktıklarını sanmıyorum. Olsa olsa “ihtiyaç” derler. Biz BORAL’da
karadaki yaşamımızın aynısını hiç aramadık, zaten imkansız, ama imkanımız
oldukça “iyi” yaşamayı tercih ettik ve teknemizi ona göre donattık.
Teknede, PC, cep telefonu vb. ekipmanı şarj etmek için küçük
bir (150W) invertör vardı. Çakmak adaptörü ile çalışıyordu. Ama biz 1500W’lık
bir invertör alıp bunu “sabit” bir düzenekle kablo, priz vs’leri de gayet güzel
monte ederek teknedeki 220V elektrik ihtiyacımızı giderdik. İnvertör sayesinde
özellikle uzun yolda sürekli motor çalıştığı için üretilen elektriği de
değerlendirdik. Su ısıtıcısını (600W) bağlayıp çay-kahve suyunu kaynattık. Buz
makinesini kullandık. Ürettiği buzları küçük gelen buzdolabımızın dışında portatif
buzlukta kullandık. Tek gözlü bir elektrik ocağı (1000W) bağlayıp basit
yemekler yaptık veya yapılmış yemekleri ısıttık. Böylece az LPG harcamış olduk.
Soldaki resimde iskele kanepesinin altında yer alan servis aküsü
(sol altta kutup başları görünüyor) ve devre kesicinin monteli hali. Sağdaki
resimde kanepe minderi altında kalan devre kesici eğilip bakmadıkça görünmüyor.
Invertör, daha doğrusu elektrikli her şey teknede potansiyel
bir yangın başta olmak üzere tehdit. Bunu unutmamak ve güvenliği elden
bırakmamak lazım. Seçtiğimiz invertör bize 1000W yetecek olmasına rağmen biraz
büyüktü. Amaç, cihazı limitlerine ulaşmadan kullanmak. Cihazın kendi üzerinde
sigortası ve kısa devre koruma gibi emniyet düzenekleri var. Ama biz 12V
girişine bir tane devre kesici taktık. Invertörü çalıştıracağımız zaman açıp
girişlerine 12V gitmesini sağlıyoruz, işimiz bitince de kapatıyoruz. BORAL’ın
servis aküsü iskele tarafında. Daha önce de belirtmiştim; 135Ah. Invertörü de
aküye yakın koyup mümkün olan en kısa akü bağlantı kabloları ile bağlamalıyız
ki kayıp az olsun ve tekne içinde kablo dolaştırmayalım. Dolayısıyla invertörü
de iskele tarafındaki oturma grubunun altına monte etmeye karar verdik.
Soldaki resim: iskele kanepesi baş tarafında priz grupları
ve buz makinesi. Üst en sağda 220V prizi ve 16A’lik sigortası. Bu prize elektrik mutfak
tarafındaki prizeden çekilen kablo ile geliyor. Soldaki priz
grubu invertörden gelen priz grubu. Hemen solunda 12V çakmak adaptörü girişi. Sağdaki resim. Kanepe altındaki ambar
duvarına monteli invertör. Kırmızı-siyah kalın kablolar aküden gelen 12V
kabloları.
Gereken
el aletleri; matkap, şarjlı tornavida, mobilyada delik açmak için uygun dekupaj
matkap uçları, 12V kalın kesitli kırmızı-siyah kablo, akü pabuçları, 220V
çıkışı için priz ve “yapmışken o da olsun” dediğimiz, servis aküsünden direkt
çekilen bir 12V çakmak adaptörü prizi montajı. Bu 12V ile navigasyonda
kullandığımız netbook’u ve bluetooth GPS modülünü şarj ediyoruz. Akü-invertör
giriş bağlantı kablosu olarak araba akü takviye kablosu kullandık. 2x2m’lik
yetti de arttı bile. Akü (+) kutup çıkışına invertör bağlantısı öncesi bir
devre kesici taktık, onu da kanepenin altına monte ettik. 12V’luk çakmak adaptörünü, akü
kutup başından direkt 2x1,5’luk elektrik kablosu ile aldık ama orda da (+) yolu
üzerine cam sigorta ekledik. Böylece montaj tamamlandı.
Teknede kışın ısınırken kullandığımız elektrikli- fanlı
ısıtıcı çok gürültü yapıyor diye geçtiğimiz sene küçük bir elektrikli radyatör
(1500W) almıştık. Kış seyrinde üşümüş parmaklarımızı, bedenimizi bile nöbetleşe
ısıtırız diye düşündük ve radyatörü kamara masasının ön tarafına görünmeyecek
şekilde monte ettik. Radyatörü hem sahil besleme hem de invertör çıkışından
bağlanabilecek şekilde konumlandırmış olduk. Toplam gücü 750W+750W idi. Sadece
bir kademeyi açtığımızda gayet güzel ısıtıyor. Bu da invertörün zorlanmayacağı
bir güç.
Resimlerde salon masası altına monte 7 dilim 1500W’lık kalorifer görünüyor. Masa
tarafından gizleniyor ve girişte ilk bakışta belli olmuyor. Buz makinesine göre (sol resimde altta bir bölümü görünüyor) kaloriferin durduğu yer.
Önemli noktalar; Kullandığınız enerjiyi yerine
koyamıyorsanız çok dikkatli kullanacaksınız. Motor çalışmazken veya sahil besleme
yoksa öyle su ısıtmak gibi yüksek enerji gerektiren işler yapmayacaksınız. Biz
alargada sadece buz makinesini (95W), o da sürekli değil ihtiyaç oldukça
çalıştırıyoruz. Gözünüz, kulağınız ve özellikle burnunuz hep açık olacak.
Duman, anormal ses (kısa devreden ötürü patlama veya ark çıtırtısı vs), yanık kokusu aldığınızda
hemen müdahale edip devre kesiciyi kapatacaksınız. En önemlisi de yangın
tüpünüz hazır olacak. Düzgün ve dikkatli kullanırsanız denizde de hem konfor
sağlıyorsunuz hem de boşuna LPG harcamadan zaten üretilen bir temiz enerji ile
ihtiyacınızı karşılıyorsunuz. Tekneyi terk ederken tüm fişleri çekmeyi,
sigortaları indirmeyi, invertörü kapatmayı aman unutmayın !!!
13 Kasım 2012 Salı
PASARELLA HAZIR
Pasarella ihtiyacımızdan bahsetmiştik. Ancak fiyatları el yakıyor. Neredeyse 1500TL'den ucuz yok. Dolayısıyla iş başa düştü. Önce açılır-kapanır bir şey yapmayı denedim ama eklem yerine takacak yeterli sağlamlıkta menteşe yok. Ayrıca, Yapı Marketlerde ağırlıklı çam ve ladin tipi kereste var. Zaten tik kullanmak istemiyorum zira hafif, pratik bir şey olsun, çok masraflı olmasın, evde amatör alet-edevat ile kolayca yapabileyim. Zaten senede 3-4 defa ancak kullanılacak, kullanılmadığı zaman da evin bir odasında kapının arkasında saklayacağız. Malzeme tik kullanılan metal aksam da paslanmaz olmadığından dışarda kalırsa 3 ayda çöpe atarız. Kısacası bizim pasarella biraz "sosyetik" olacak. Zarar yok iş görsün yeter.
Malzemeler: Bauhaus'dan alınma 3x4x200 Ladin profil (4 adet), bunları birleştirmek için yine 3x4x100'lük profil. Ahşap yapıştırıcısı, 4 adet 25cm'lik çelik vida, 2 adet 20cm'lik çelik vida, 2 adet mobilya tekerleği, 2 adet mobilya ayağı (ikisi de silikon). Yeterli somun, pul, ahşap vidası vs. Matkap, dekupaj testere, şarjlı tornavida da yardımcılar. Önce alınan ahşap malzeme 2 kat verniklendi. Uygun yerlere delikler açıldı, ara destek parçaları ana taşıyıcılara yapıştırılıp yine delindi. Saplamalar, tekerlekler ve ayaklar takılınca aşağıdaki 2m'lik el yapımı pasarella ortaya çıktı.
Haftasonu tekneye götürüp test ettik. Hiç fena olmamış, ufak-tefek estetik hatalar var ama hemen hiç belli olmuyor ayrıca bize maliyeti 150TL bile olmadı. Yılda bir kaç kez kullanacağımız bir ekipman için gayet iyi. Teknede içerde koyacak yerimiz olmadığından ve bir süre ihtiyaç da olmayacağından tekrar alıp eve getirdik. Bir uzun yolculuğa kadar istirahat edecek.
Malzemeler: Bauhaus'dan alınma 3x4x200 Ladin profil (4 adet), bunları birleştirmek için yine 3x4x100'lük profil. Ahşap yapıştırıcısı, 4 adet 25cm'lik çelik vida, 2 adet 20cm'lik çelik vida, 2 adet mobilya tekerleği, 2 adet mobilya ayağı (ikisi de silikon). Yeterli somun, pul, ahşap vidası vs. Matkap, dekupaj testere, şarjlı tornavida da yardımcılar. Önce alınan ahşap malzeme 2 kat verniklendi. Uygun yerlere delikler açıldı, ara destek parçaları ana taşıyıcılara yapıştırılıp yine delindi. Saplamalar, tekerlekler ve ayaklar takılınca aşağıdaki 2m'lik el yapımı pasarella ortaya çıktı.
Pontona gelecek tarafta silikon döner tekerlekler ve halat bağlı bir mapa var. Tekne tarafında, silikon şeffaf mobilya ayağı ve tekneye sürtebilecek köşelerinde yapıştırma kauçuk var. Yaklaşık 6-7 kg. Tek elle rahat taşınıyor. Eni 21cm, boyu 2m oldu.
Haftasonu tekneye götürüp test ettik. Hiç fena olmamış, ufak-tefek estetik hatalar var ama hemen hiç belli olmuyor ayrıca bize maliyeti 150TL bile olmadı. Yılda bir kaç kez kullanacağımız bir ekipman için gayet iyi. Teknede içerde koyacak yerimiz olmadığından ve bir süre ihtiyaç da olmayacağından tekrar alıp eve getirdik. Bir uzun yolculuğa kadar istirahat edecek.
12 Kasım 2012 Pazartesi
BOZCAADA'YA DOĞRU-2
Gidişimizi ilk yazıda anlatmıştık. Gelelim Bozcaada dönüşüne. Perşembe sabahı saat 5'de dönüşe geçmek zorunda kaldık. Başta 2 hafta olarak planladığımız ve en azından Dikili körfezine kadar gideriz dediğimiz yolculuk elde olmayan nedenler ile 1 hafta ile sınırlanınca bize de Perşembe'den geri dönmek düştü. Sabah güneşin doğuşu yine nefisti. Bu arada, yolda kahve-çay içeriz diye 12V ile çalışan küçük bir su ısıtıcısı almıştık. Zira ocak yakıp su kaynatmak zahmetli, nasıl olsa motor çalışıyor elektrik bol. Ama aklımıza tekneye taktığımız 1500W'lık invertör sayesinde 220V hem de gürül-gürül elektriğimiz olduğu geldi. Hemen normal 220V ile çalışan ısıtıcıyı çıkarttık. Bu da seyahat tipi olduğundan küçük ve 600W cıvarı bir şey harcıyor. 5 dk da su hazırdı, kahveleri yudumlayarak Çanakkale boğazı'na giriş yaptık. Heyhattt, geçen seneki performansımızdan eser yoktu. Sert rüzgar, dalga ve akıntı nedeniyle hızımız 2,5 nt'a kadar düştü. Biz hep tecrübeli denizcilerden duyduğumuz ve kitaplarda da yazdığı gibi Anadolu kıyısına yakın giderek yukarı çıkmaya çalışıyorduk. Oysa arkamızdan gelen 2 yelkenli, boğaz girişinde hemen kuzeye çıkıp, Kilitbahir'e kadar Trakya kıyısına yakın seyrettiler. Bizi geriden gelip epey geçtiler. Biz ise neredeyse sabah 7:00-7:30 gibi girdiğimiz boğazdan ancak akşam üzeri çıkabildik. Marmara'ya girerken hava çok sertledi. Yine rüzgar gideceğimiz yönden geliyordu. Yelkenlerin pek faydası olmayacaktı ama yine de zaman zaman açarak tırmanmaya devam ederken Bolayır açıklarında bir sağınak başladı. Hemen cenovayı kapatmaya başladık, hiç olmayan oldu ve cenova sıkıştı. Yarısı bile kapanamamıştı. Önce tekrar açıp kapatmayı denedik ama bu sefer yarısında kaldı. Birimiz başa gidip elle yardımcı olmaya çalıştık, bu arada kafadan gelen dalgalar baş üstünde duranı iyice bir yıkıyordu. Neyseki hava sıcaktı. Fayda etmedi, furling'in içine baktığımızda halatın üst-üste bindiğini gördük. El yordamı ve biraz da tornavida desteği ile hallettik ve cenovayı kapattık. Buna neyin sebep olduğunu tam anlayamadık ama gelirken bir-iki defa cenovayı biraz yorgunluk biraz da tembellikten vinç ile sarmıştık. Sonradan öğrendik ki cenova vinç ile asla sarılmamalıymış. Belki de bundan oldu. Cenova kapandıktan sonra yakıt göstergesine baktım, neredeyse yarım depo idi. Halbuki biz yarım depo yakıtla neredeyse İstanbul'dan Bozcaada'ya gidiyorduk. Hava kararmaya başlamıştı. Yol üzerinde en yakın liman Şarköy'dü ama ona da ancak gece yarısından sonra varabilirdik. Amacımız ise hiç durmadan devam edip Cuma öğlen gibi Pendik'e bağlanmaktı. Ama yakıtın durumu hoşuma gitmedi. Gece karanlıkta transfer çok zor olabilirdi. O sırada hava biraz sakinledi ve dalga azaldı, teknenin sallanması da makul düzeye geldi. Fırsat budur deyip hemen yakıt ikmali yaptık. 10TL'ye kışın Karaköy'den aldığım el pompası, gayet zahmetsizca bidondaki yakıtın büyük kısmını depoya aktardı. Artık rahattık, bir daha ikmal gerekirse sabah aydınlıkta yapabilirdik. Ve hava karardı. Dalgalar dahada arttı. Hava raporlarında "fırtına beklenmiyor, dalga yüksekliği 1,50-2,00m diyordu. 30ft'lik BORAL için bu yeterince sert bir hava idi. Başı vura vura ilerliyorduk. Neyseki bu sefer mideler rahattı. Nöbetleşe dümen tutarak sabahı ettik. Marmara Adası'nı geçtikten sonra hava kaldı. Deniz dümdüz oldu. Öğleye doğru tam marmaranın ortasında teknenin pruvasında böyle bir manzara oluştu;
Gerçekten görülmeye değerdi. Yunus sürüsü yaklaşık 5 dk bize eşlik etti. Ne yazık ki ben kamerayı geç aldım ve bu kısa görüntüyü yakaladık. Ama tüm yorgunluğumuza değmişti. Hala Marmara denizi için bir ümit olduğunu ve onu daha iyi korumamız gerektiğini, biraz daha özen gösterirsek hayatın daha da canlanacağını düşündük. Yaklaşık 39 saat durmaksızın alına bir yoldan sonra saat 20:00 cıvarı bu yılki uzun rotamızı tamamlayıp Pendik'e bağlandık.
Bu yolculukta en çok işimize yarayanları sayarsak; Geçen sene bozuk boiler yüzünden Bozcaada'da soğuk su ile duş almak zorunda kalmıştık. Bu sene tamir ettirdiğimiz için duşlarımızı teknede ve sıcacık su ile alabildik. Bir tane gaz ocağı üzerinde ısıtarak tost yapabileceğimiz döküm tost makinesi aldık. Yol boyunca sabahları tost yaptık, çok güzel oldu. Invertör ve buz makinesi teknenin en gözde iki cihazı idi. Yol boyunca buzumuz hiç eksilmedi, içeceklerimiz buz gibiydi. Invertör sayesinde makine hep çalıştı. Son olarak da önceki yazılarda anlattığım tv'den oluşma chart-plotter el GPS'ini sürekli kontrol etmemizi sağladı ve hiç rota sapması yaşamadık. Yol boyunca hiç alargada durmadığımızdan güneş paneline iş düşmedi. Yeni motor aküsü de gayet performanslı idi. İşin sürprizi ise, dönüş yolunda bütün gece teknenin başı dalgalara vurduğu için olsa gerek hız göstergemiz çalışmaya başlamıştı. Buna epey hayret ettik ve güldük. Tabii İstanbul'a döner dönmez bir daha çalışmadı.
Şimdi biraz da 2 senedir Marmara'da yaptığımız seyirlerin yat turizmi açısından bize anlattıklarını düşünelim. Ne yazık ki Marmara denizine kıyısı olan yerleşim yerleri biz amatör denizciler için birer cennet değil. Tamam, hiç birimiz 5-yıldızlı marinalar aramıyoruz. Ama bir düşünün; İstanbul'dan çıktınız güneye ineceksiniz. Hatta çoluk-cocuk dolu bir tekne ile. İstanbul marinalarından sonra doğru-dürüst girip hem dinleneceğiniz, hem gezeceğiniz hem de ikmal yapabileceğiniz neresi aklınıza geliyor? Uğradığımız çoğu yerde pişman olduk, başka denizci dostların başına istenmeyen olaylar bile geldi. Bir kaç limana bakalım; Tekirdağ, Mürefte, Şarköy, Saraylar, Marmara Adası, Avşa, Gelibolu, Lapseki. Bunlar, güneye gidiş-dönüş rotaları üzerinde uğranabilecek başlıca yerleşimler. Mürefte, Şarköy, Marmara Adası'nı biz tecrübe ederek anlattık. Tekirdağ'da koca bir liman var ama hakkında bir şey öğrenemedik. Saraylar rota üzerinde en iyi mola verilecek yerlerden biri. Ama orası da balıkçı barınağı ve alt yapı yok. Avşa Adası'na büyük bir yat limanı yapıldı. Yaz başında belediyeyi telefon ile arayıp durumu sordum. Hiç bir şey yok. O zaman niye yapıldı? Gelibolu'da feribot trafiğinden limana girmek bir mesele. Lapseki, balıkçı barınağı, çok yakınından 2 kere geçtik, bomboş. Hatta Bozcaada bile yerel yöneticilerin tüm iyi niyetine rağmen hem küçük bir liman hem de düzgün bir tuvalet-duş'tan bile yoksun. Yine de boş yer bulursanız bir cennet gibi geliyor. Bence, güney rotası üzerinde Kuzey kıyılarda; Tekirdağ yolculuğun ilk ayağı olabilir. Sonra Mürefte veya Şarköy'den bir tanesi daha düzenli hale getirilebilir. Mürefte, limanın büyüklüğü ve tenhalığı açısından daha elverişli gibi. Marmara Adası rotasında ise Saraylar en kestirme olmasına rağmen ağırlıklı ticari gemiler yüzünden güneyinde bir yer uygun bir barınağa kavuşturulabilir. Avşa Adası'nın yat limanı tam kapasite ile çalıştırılabilse eminim ki pek çok tekne biraz sapa olmasına rağmen tercih edip en azından bir gece orada mola vermek isteyecektir. Bozcaada'nın ise acilen genişletilmeye ve düzgün tesislere kavuşturulmaya ihtiyacı var. Yüksek sezonda geç gelenin lokantalar önünde birbiri üzerine aborda olarak "yığılması" hiç de hoş olmuyor. O güzelim ada, yatçılar için ızdıraba dönüşüyor.
Gerçekten görülmeye değerdi. Yunus sürüsü yaklaşık 5 dk bize eşlik etti. Ne yazık ki ben kamerayı geç aldım ve bu kısa görüntüyü yakaladık. Ama tüm yorgunluğumuza değmişti. Hala Marmara denizi için bir ümit olduğunu ve onu daha iyi korumamız gerektiğini, biraz daha özen gösterirsek hayatın daha da canlanacağını düşündük. Yaklaşık 39 saat durmaksızın alına bir yoldan sonra saat 20:00 cıvarı bu yılki uzun rotamızı tamamlayıp Pendik'e bağlandık.
Bu yolculukta en çok işimize yarayanları sayarsak; Geçen sene bozuk boiler yüzünden Bozcaada'da soğuk su ile duş almak zorunda kalmıştık. Bu sene tamir ettirdiğimiz için duşlarımızı teknede ve sıcacık su ile alabildik. Bir tane gaz ocağı üzerinde ısıtarak tost yapabileceğimiz döküm tost makinesi aldık. Yol boyunca sabahları tost yaptık, çok güzel oldu. Invertör ve buz makinesi teknenin en gözde iki cihazı idi. Yol boyunca buzumuz hiç eksilmedi, içeceklerimiz buz gibiydi. Invertör sayesinde makine hep çalıştı. Son olarak da önceki yazılarda anlattığım tv'den oluşma chart-plotter el GPS'ini sürekli kontrol etmemizi sağladı ve hiç rota sapması yaşamadık. Yol boyunca hiç alargada durmadığımızdan güneş paneline iş düşmedi. Yeni motor aküsü de gayet performanslı idi. İşin sürprizi ise, dönüş yolunda bütün gece teknenin başı dalgalara vurduğu için olsa gerek hız göstergemiz çalışmaya başlamıştı. Buna epey hayret ettik ve güldük. Tabii İstanbul'a döner dönmez bir daha çalışmadı.
Şimdi biraz da 2 senedir Marmara'da yaptığımız seyirlerin yat turizmi açısından bize anlattıklarını düşünelim. Ne yazık ki Marmara denizine kıyısı olan yerleşim yerleri biz amatör denizciler için birer cennet değil. Tamam, hiç birimiz 5-yıldızlı marinalar aramıyoruz. Ama bir düşünün; İstanbul'dan çıktınız güneye ineceksiniz. Hatta çoluk-cocuk dolu bir tekne ile. İstanbul marinalarından sonra doğru-dürüst girip hem dinleneceğiniz, hem gezeceğiniz hem de ikmal yapabileceğiniz neresi aklınıza geliyor? Uğradığımız çoğu yerde pişman olduk, başka denizci dostların başına istenmeyen olaylar bile geldi. Bir kaç limana bakalım; Tekirdağ, Mürefte, Şarköy, Saraylar, Marmara Adası, Avşa, Gelibolu, Lapseki. Bunlar, güneye gidiş-dönüş rotaları üzerinde uğranabilecek başlıca yerleşimler. Mürefte, Şarköy, Marmara Adası'nı biz tecrübe ederek anlattık. Tekirdağ'da koca bir liman var ama hakkında bir şey öğrenemedik. Saraylar rota üzerinde en iyi mola verilecek yerlerden biri. Ama orası da balıkçı barınağı ve alt yapı yok. Avşa Adası'na büyük bir yat limanı yapıldı. Yaz başında belediyeyi telefon ile arayıp durumu sordum. Hiç bir şey yok. O zaman niye yapıldı? Gelibolu'da feribot trafiğinden limana girmek bir mesele. Lapseki, balıkçı barınağı, çok yakınından 2 kere geçtik, bomboş. Hatta Bozcaada bile yerel yöneticilerin tüm iyi niyetine rağmen hem küçük bir liman hem de düzgün bir tuvalet-duş'tan bile yoksun. Yine de boş yer bulursanız bir cennet gibi geliyor. Bence, güney rotası üzerinde Kuzey kıyılarda; Tekirdağ yolculuğun ilk ayağı olabilir. Sonra Mürefte veya Şarköy'den bir tanesi daha düzenli hale getirilebilir. Mürefte, limanın büyüklüğü ve tenhalığı açısından daha elverişli gibi. Marmara Adası rotasında ise Saraylar en kestirme olmasına rağmen ağırlıklı ticari gemiler yüzünden güneyinde bir yer uygun bir barınağa kavuşturulabilir. Avşa Adası'nın yat limanı tam kapasite ile çalıştırılabilse eminim ki pek çok tekne biraz sapa olmasına rağmen tercih edip en azından bir gece orada mola vermek isteyecektir. Bozcaada'nın ise acilen genişletilmeye ve düzgün tesislere kavuşturulmaya ihtiyacı var. Yüksek sezonda geç gelenin lokantalar önünde birbiri üzerine aborda olarak "yığılması" hiç de hoş olmuyor. O güzelim ada, yatçılar için ızdıraba dönüşüyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)